Geleceğin Yapı Taşı: Çocuklukta Aile Sevgisi
Aile, temel davranış özelliklerinin kazanıldığı ve üyelerinin birbirleriyle ilişki kurmayı öğrendiği yerdir. İnsanoğlu ilk sosyal deneyimlerini aile içinde yaşar. Bireyin yaşamının ilk yıllarında sevilme, okşanma, kucağa alınma, beslenme ve korunma gibi gereksinimleri yeterince ve zamanında karşılanır ise, “temel güven duygusu” nun oluşumu için temel atılır. (Tezel, 2004).
İnsanların genel bakış açısı yaşanılanlara bağlı olarak değişmektedir. Örneğin ailesi tarafından yeterince sevilmemiş, duygusal ihtiyaçları karşılanmamış, ilgi görmemiş çocuklar için ileride iki uç nokta vardır. Bu çocuklar ya aşırı sevgiyi arar (ki bulduğunu düşündüğünde de bulduğu sevginin gerçekliğinden, samimiyetinden, iyiliğinden şüphe duyarlar) ya da kendini tamamen sevgiye kapatır bu konuda kendine duvar örerler. Ancak çevresinin ya da ailesinin istediği tarzda bir çocuk olursa sevileceğini, siyah civcivler arasında sarı civciv olursa sevilmeyeceğini düşünür. Hayatını da buna göre yaşayıp şekillendirir. Odak noktaları hep çevredir. Bu görüşü destekleyen bir deney de yapılmıştır. Aile sevgisiyle büyümüş ve bu sevgiyi görmemiş çocukların tepkilerini ölçmek için önlerine oyuncak konulmuştur. Aile sevgisiyle büyüyen çocukların odağı oyuncaklar ve onunla yapabileceği şekillerken aile sevgisinden mahrum kalmış çocukların ilgisi oyuncaklar değil tamamen çevresidir. Çünkü o çocukların önceliği oyuncaklar değil mahrum bırakıldığı ilgi ve sevgidir. (Alınak, 2021) Bir başka örnek de ailesi tarafından aşırı ilgi ve sevgi görmüş, her şeyi ailesi tarafından yapılmış çocuklar üzerinden verilebilir. Bu tarz çocuklarda da görülmesi muhtemel en belirgin davranışlar doyumsuzluk ve sorumsuzluk olabilmektedir. Kendi sorumluluğunda olan işlerin bile ailesi tarafından yapıldığını gören çocuk, ileriki zamanlarda hem sorumluluklarını bilmeyecek hem de başkalarıyla olan iletişimlerinde her zaman ailesinden gördüğü sevgiyi ya da çok daha fazlasını isteyen tarafta olacaktır. Yapılması gereken asıl şey çocuğa sevgiyi bir koşul olmadan vermekten başka bir şey değildir. ‘’Şunu yaparsan seni daha çok severim’’ yerine ‘’Biz seni bunları yapsan da yapamasan seviyoruz, seni sen olduğun için kabul ediyoruz.’’ diyebilmektir aslında mesele. Bu davranış çocukların kendine güvenen, sevmeye ve sevilmeye açık, kendileri gibi olmaktan çekinmeyen, özverisi yüksek, elalem ne der korkusuyla yaşamayan bireyler olarak yetişmesini sağlamaktadır. Aynı zamanda mesele çocuklara bir sürü oyuncak alıp önüne koymak değil bir oyuncak dahi olsa o oyuncağı çocukla birlikte oynarken başını okşayıp, ona karşı olan sevgiyi, değeri başını okşayarak onunla vakit geçirerek göstermektir. Bu sevgiyi ona göstermekten çekinmemektir.
Kısaca insanları geçimsiz yapan sevgisizliktir. Şifa aslında sevgide saklıdır. Dostoyevski’nin de dediği gibi ‘’İnsan, en çok severken insandır.’’ Ve sevgi, ruhun güzelliğidir…
Yazar: Psk. Dan. ve Reh. Öğr. Ceren Eroğlu
Kaynakça
Alınak, N.(Yönetmen). Sevgisiz Büyüyen Çocuklara Ne Olur? (Belgesel). Youtube.
Resim: 17.12.2020 https://www.pexels.com/tr-tr/fotograf/siyah-ve-beyaz-eller-palmiyeler-cocuk-6211446/
Tezel, A. (2011). Aile içi iletişim. Journal of Human Sciences, 8(1).
Learn MoreToplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
TDK’de (2022) cinsiyet; ”Bireye üreme işinde ayrı bir rol veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren yaradılış özelliği; eşey, cinslik, seks.” olarak açıklanmaktadır. Cinsiyet doğuştan gelen bir kavram iken toplumsal cinsiyet eşitsizliği toplumsal değerlerle şekil almaktadır (Coşkun,2019). Yani toplumsal cinsiyeti oluşturan toplumlar ve kültürlerdir. Çocuk doğar doğmaz, aile ve toplum tarafından toplumsal cinsiyete göre yetiştirilmeye başlanır. Doğacak bebeğin cinsiyeti belirlendiği andan itibaren, bebeğe alınacaklar da cinsiyetine göre belirlenmeye başlanır. (Saraç, 2013). Toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle kadınlar daha az sağlıklı, daha düşük eğitimli, daha az işgücüne katılan, daha az gelir getiren işlerde çalışan pozisyondadır (Demirgöz Bal, 2014). Ataerkil toplumlarda cinsiyet eşitsizliği daha da ön plana çıkmaktadır.
Toplumsal cinsiyeti içselleştirmemiz aslında çocukluğumuza dayanmaktadır. Örneğin masallarda prenses hep bir yere hapsedilir, uyutulur. Prensi gelene kadar oradan çıkamaz. Yani kurtulmak için prensin kahramanlığına ihtiyacı vardır. Sıradan çocuk masalı olarak görünse de altında çok derin mesajlar vardır aslında. Temelden gelen bir diğer olay da kız çocuklarının baskılandığı kadar erkek çocuklarının yüceltilmesidir. ”Sen kızsın yapamazsın.” ”Kadın kahkaha atar mıymış?” ”O ne öyle kız gibi.” ”Bu saatte kadın kısmı dışarı mı çıkar?” ”Kadınlığını bil!” gibi tabirlere kadınları sürekli maruz bıraktıktan sonra onlardan her şeyi kusursuz yapmalarını beklemek birbiriyle fazlasıyla çelişen durumlar olacaktır. Kadınların erkeklerden daha fazla konuşmasının sebebi de budur. Erkekler toplumda kadınlara nazaran daha çabuk kabul görmekte ve sosyal gücü arkasında daha fazla hissetmektedir. Kadınlar kolay kabul görmediğinden dolayı kendini daha net ifade edebilmek ve toplumun onayını alabilmek için erkeklere kıyasla konuşurken daha fazla kelime kullanmaktadır. (Johnson, 2020). Ülkemizde, ataerkil toplumsal değerler; çocuk ve yaşlı bakımı ile ev işlerinin çoğunu kadına yüklemeyi teşvik etmekte, kadının ev dışında çalışmasına yönelik olumsuz tutumu ise kuvvetlendirmektedir. (Selçuk ve Erdem Tuzlukaya, 2013). Öyle ki toplumca algılanan şudur; kadın ev hanımıdır, erkek ise çalışandır. Fakat durum böyle değildir. Kadının görevi olarak görünen çoğu şeyin ucu aslında erkeğe de dokunmaktadır. Kadının fıtratında köle olmak yoktur ya da kadının tek kariyeri annelik değildir. Aynı zamanda kadın ve erkeğin eşit konuma getirilmesi fıtrata ters de değildir.
Erkek yaşadığında gururla anlatılan şeyleri kadın yaşadığında yüz kızartıcı bir olay olarak gördüğümüz sürece toplumsal cinsiyet bizim için aşılması en zor konulardan birisi olacaktır. Edep kelimesinin kadın bedeni üzerinden yürümediği ve bir şeyleri ”kız gibi” ya da ”erkek gibi” değil de ”insan gibi” yaptığımız yarınlara…
Yazar: Psk. Dan. ve Reh. Öğr. Ceren Eroğlu
Kaynakça
Coşkun, A. (2019). Eğitimde cinsiyet eşitsizliğinin gelir üzerine etkisi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Erzurum Teknik Üniversitesi.
Demirgöz Bal, M. (2014). Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine genel bakış. Kadın Sağlığı Hemşireliği Dergisi, 1(1), 15-28.
Johnson, Z. (Yönetmen). 100 Humans (Belgesel). Netflix.
Saraç, S. (2013). Çalışma yaşamı ve kadın. L. Gültekin, G. Gül, C. Ertung ve A. Şimşek (Ed.), Toplumsal cinsiyet ve yansımaları. (s. 27- 32) içinde. Atılım Üniversitesi Yayınları.
Selçuk, F.Ü. ve Erdem Tuzlukaya, Ş. (2013). Toplumsal cinsiyet. L. Gültekin, G. Gül, C. Ertung ve A. Şimşek (Ed.), Toplumsal cinsiyet ve yansımaları, (s.4-17) içinde. Atılım Üniversitesi Yayınları.
TDK. (2022). ‘’Cinsiyet nedir?’’. Türk Dil Kurumu Sözlükleri. https://sozluk.gov.tr/ adresinden 27.08.2023 tarihinde alınmıştır.
Resim: https://www.freepik.com/free-vector/concept-woman-man-paygap-gender-inequality-work-place_10108725.htm#query=inequality&position=4&from_view=search&track=sph
Learn More