Aşkın Gözü Gerçekten Kör Mü?
Dünyaya geldiği andan beri ikili ilişkiler içerisinde yer alan insanlar, hayatlarının her döneminde çeşitli ikili ilişkiler aramaktadır. Bu ikili ilişkiler “yakın ilişkiler” ve “aşk” başlığı altında incelenebilir. Her iki başlık altında da kişinin kendisi dışında var olması gereken “başka” bir kişiden söz ediliyor (Rotenberg, Shewchuk ve Kimberley, 2001). Günümüzde giderek kavramsallaştırılan aşk kelimesinin psikoloji ile bağlantısını yakından tanıyabilmek için bu yazıda ikili ilişkilerden aşk başlığı incelenecektir.
Aşk, romantik ilişki olarak da ifade edilebilen bir kavram olup, toplum içerisinde farklı farklı yerlere konumlandırılabilmektedir. Genel olarak incelendiğinde aşkın, bireylerin hayatında farklı işlevlere sahip olduğu gözlemlenmektedir (Strenberg, 1999). Aşk’ı bir kavram olarak inceleyeceğimiz noktada kesin bir tanım sunmak mümkün değildir. Aşkın kültürden kültüre ve insandan insana tanımı değişmektedir. Karmaşık bir yapı içerisinde olan aşkı her araştırmacı kendi bakış açısı çerçevesinde değerlendirip tanımlamıştır. Mesela Freud aşkı, “cinselliğin bir yüceltmesi” (Freud, 2017) şeklinde tanımlarken Fromm (2020) aşkın, sorumluluk, saygı, ilgi ve anlayış kavramları ile ilişkili olduğunu belirtmiştir. Bunun dışında Harlow, Maslow ve Tennov’da aşkı tanımlayan araştırmacılar arasında yer almaktadır. Kernberg’te aşkı inceleyen araştırmacıların arasında yer alarak, aşkın normalliğini ve patolojisini incelemiştir (Kernberg, 1995). Literatür incelendiğinde karşımıza çıkan ve dikkat çeken ilk şey aşk kavramı ile ilgili henüz net bir tanımlamanın olmamasıdır. Bunun yanı sıra araştırmacılar tarafından aşkın tanımlanmasının zor olduğunu belirtmeleri de literatürde yerini almaktadır. Yine literatüre bakıldığında aşkla ilgili çeşitli kuramlar olduğu görülmektedir fakat bu derleme çalışmasında aşkın nöropsikoloji açısından açıklanması hedeflenmektedir.
Literatür incelendiğinde Semir Zeki ve ekibi tarafından 2000 senesinde gerçekleştirilen bir çalışma sonucunda aşık olduğunu belirten 17 çift üniversite öğrencisini alınarak beyin görüntülenmesi yapılmıştır. Aşık oldukları kişilere ve yakın arkadaşlarının fotoğraflarına bakan kişilerin beyin aktivitesi incelenmiş ve elde edilen sonuçlarda aşık olduklarını belirttikleri kişilerin fotoğraflarına bakan kişilerin beyin bölgelerinde farklı yerlerin aktive olduğu görülmüş ve bu sonuçların cinsiyet fark etmeksizin bütün bireylerde görüldüğü gözlemlenmiştir. Özellikle korteksin, striatum’un bazı parçalarının ve nükleus akkumbens adı verilen bölgelerin aktive olduğu belirtilmiştir. Bu sayılan bölgelerin bütününün, beyindeki ödül sistemini oluşturan ana parçalarını oluşturduğu ve uyarılan bu bölgenin mutluluk ve öfori hali yarattığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu sözü edilen beyin bölgelerinin, ödül, bağımlılık ve arzu ile ilişkilendirilen nörotransmiterleri içeren bölgeler olduğu belirtilmiş ve dopamin salgılandığı gözlemlenmiştir (Bartels ve Zeki, 2000). Dopaminin artması ile serotoninin azaldığı sonucu gözlemlenmiştir. Serotonin düşününün aşkta olduğu gibi obsesif-kompulsif bozukluğu olan hastalarda da aynı seviyelerde seyrettiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu bağlamda aşık olunulan ilk dönemlerde bir tür obsesyon ortaya çıkmakta ve insanların ilk başta partnerlerinden başka hiçbir şey düşünemez hala gelmesini sağlamaktadır. Bunun dışında hipotalamustan salgılanan oksitosin ve vazopressin hormonu da aşık olunduğunda salgılanmaktadır. Oksitosin hormonunu, bir çeşit bağlanma hormonu olarak bilinmekte olup, partnerinize sarılma isteğini uyandıran ve sarılmaya doyamama duygusunu aktif eden bir hormon olarak bilinmektedir. Bütün bunların dışında frontal, parietal ve orta temporal korteks bölgelerininin de çeşitli bölgeleri aktive olmaktadır. Frontal kortekste çevremizde olan diğer bireyleri değerlendirebilir ve eleştirebiliriz. Başka bir ifadeyle olanları daha objektif olarak görmemizi sağlayan bir bölge olarak bilinir. Prefrontal köteksin ve parietal korteksin ve temporal korteksin bazı parçalı ile insanlara daha objektif bir şekilde bakabilmemizi sağlar. Romantik ilişkilerde ise bu kısımlar aktive olarak romantik ilişkide bulunduğumuz kişiyi değerlendirme şeklimizi etkiler. Bu sebeple de karşımızdaki kişinin negatif özelliklerini görmezden geliriz. Eleştirel kısmı etkileyen aşk ile gözümüzün önünde olanları değerlendiremeyip karşımızdaki partneri kusursuz olarak görürüz. Bu sebeple de “aşkın gözü kördür” şeklinde bir atasözümüz bulunmaktadır. Kişi bu eleştirel bölgeyi sadece aşık olduğu kişiye karşı kaybetmektedir onun dışında diğer insanlara karşı eleştirel düşünmeye devam eder (akt. Öktem Tanör, 2013).
KAYNAKÇA
Bartles, A. ve Zeki, S. (2000). The neural basis of romantic love. Neuroreport, 11(17), 3829-3834.
Freud, S. (2017). Aşkın psikolojisi. (A. C. İdemen, Çev.). İzmir: Cem Yayınevi.
Fromm, E. (2020). Sevme sanatı. (I. Gündüz, Çev.). İstanbul: Say Yayınları.
Kernberg, O.F. (1995). Love relations Normality and Pathology. New Haven, Yale University Press.
Öktem Tanör, Ö. (2013). Aşkın nöral temelleri. Erişim Tarihi: 18.07.2022, https://noropsikoloji.org/askin-noral-temelleri/
Rotenberg, K.J., Shewchuk, V.A. ve Kimberley T. (2001). Loneliness sex romantic jealousy and powerlessness. Journal of Social and Personal Relationships, 18(1), 55-79.
Strenberg, R.J. (1999). Cupid’s Arrow: The courseof love through time. UK, Cambridge University Press.
Related Posts
MUNCHAUSEN SENDROMU
Munchausen sendromu, Asher tarafından 1951 yılında hastanelerarası dolaşarak ve...
YAŞLILARDA DEPRESYON
Depresyon, yaygın düşüncenin aksine yaşlanmayla birlikte gelişen doğal bir süreç...
Oedipus Kompleksi
Psikolojinin babası olarak sayılan Freud tarafından ortaya atılan ‘’Oedipus...
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞUNDA OTİZM
Otizm nedir, nasıl anlaşılır, anne karnında tespit edilebilir mi? gibi sorular...