Travmatik Beyin Hasarlarında GörülenPsikopatolojik Sorunlar
Travmatik beyin hasarları dış bir etken ile meydana gelen, motor becerilerini veya yürütücü işlev becerilerini bozan sağlık problemidir. Yürüme, görme, işitme ve yutmada zorluk gibi fiziksel sorunlar olabileceği gibi dikkat, algılama, anlama, dil ve konuşmada bozukluk gibi bilişsel sorunlar da olabilir, bunların beraberinde de psikolojik problemler ortaya çıkabilir. Ancak beyin hasarından sonra bu sorunlar hemen ayırt edilemeyebilir, etkilerin ortaya çıkışı saatler, günler, haftalar hatta aylarda sürebilir. Travmatik beyin hasarlarında kaynaklanan bu durum kısaca ‘sessiz salgın’ olarak açıklanmaktadır. Hasarın tesiri yaşanılan duruma göre hafif, orta ve ağır seviyelerde olabilmekte ve bunlara bağlı olarak psikolojik problemlerde de değişiklikler görülebilmektedir (Erim vd., 2021).
Erken dönemdeki travmatik beyin hasarlarında amnezi (hafıza kaybı), oryantasyonda bozulma ve konfüzyon (bilinç bulanıklığı) ile karşılaşıldığında amnezinin süresi, beyin hasarının kriterleri olarak kullanılmaktadır. Hastaların yaşadıkları kazayı reddetme, anılarla gelen öfke ve sıkıntı gibi davranış bozuklukları da hasarın şiddeti ile ilgili bilgi vermektedir (B. Sadock, V. Sadock, 2000).
Travmatik beyin hasarlarında sıklıkla görülen bozukluklardan biri anksiyetedir. Bu bozuklukla sosyal aktivitelerden uzak durma, yaşanılan olayları ani şekilde hatırlama, obsesif kompulsif davranışlar, düşünmekte zorlanma, uyumakta zorluk çekme, tedirginlik ve gerginlik gibi bir çok problemle baş edilmektedir. Diğer bir bozukluk ise depresif bozukluktur. Beyin hasarlı hastalarla yapılan bir araştırmada majör ve minör depresyonun travmaya bağlı geliştiği gözlemlenmiştir. Ayrıca mani de bu hasarın bir sonucu olarak görülmüş ve bireylerin duygudurumunda heyecan, rahatsızlık ve öforik davranışlar ortaya çıkmıştır (Jorge vd., 2004).
Demans, deliryum ve kişilik bozuklukları da beyin hasarlarında ortaya çıkan diğer bozukluklardandır ve bu bozukluklar bireyin sosyal ve iş çevresinde sıkıntılara neden olmaktadır. Günümüzde buna örnek olarak gösterilen vakalardan biri Phineas Gage vakasıdır. Demiryolu şirketinde çalışan Gage son derece kibar, bakımlı, disiplinli, atletik yapıda ve insanların sevdiği biri iken bir patlama sonucunda sol yanağından girip kafatasını delerek prefrontal korteksini parçalayan demir levye ile tam tersi kişilikte herkese küfür eden, kaba, saygısız ve düzensiz biri olmuştur.
Yaşanılan bu kaza ile ortaya çıkan sonuçta travmatik beyin hasarlarında kişilik değişikliklerinin oluştuğu ve bunun hem bireyi hem de çevresindeki insanları psikolojik olarak olumsuz yönde etkilediği görülmüştür. Hastaların bu etkileri sık olarak yaşanması ve iyileşmelerindeki gecikmelerden sonra uygulanmaya başlayan duygusal ve psikolojik destek sonucunda gözlemlenen olumlu yöndeki gelişmeler psikoterapinin önemini ortaya koymuştur.
Referans
Erim, A., Erkaya, B., Evereklioğlu G., Arslan, N., Toprak, V., Kurtuluş, Z., Polat, Z. (2021). Dil ve Konuşma Terapisti Adaylarının Travmatik Beyin Hasarına Yönwlik Bilgi Düzeylerinin Belirlenmesi. J Health Pro Res, 3(2), 55-63
http://www.academia.edu/37064340/Phineas_Gage_Vakası.docx
Jorge, R. E., Robinson, R.G., Moser D., Tateno A., Crespo-Facorro B., Arndt S. (2004). Major Depression Following Traumatic Brain Injury. Arch Gen Psychıatry, 61, 42-50
Sadock, B. J., Sadock, A. V. (Ed). (2000). Kaplan & Sadock’s Comprehensive Textbook of Psychiatry (7th ed.). Lippincott Williams & Wilkins
Learn MoreOTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞUNDA OTİZM
Otizm nedir, nasıl anlaşılır, anne karnında tespit edilebilir mi? gibi sorular günümüzde merak edilen sorulardan sadece birkaçıdır. Otizm, çağlar boyu var olması muhtemel bir bozukluktur. Bilim insanı Jan Itard ve Jon Hasar otizmi 1700’ lü yıllarda detaylı olarak incelemişler fakat tanı koymadan farklı kişiler olarak adlandırılmışlardır. Otizm terimi ilk olarak 1910 yılında Eugen Bleuler tarafından dış dünyaya kendini soyutlayan bireyler için kullanılmıştır. İlk klinik çalışmalar ise 1943 yılında Dr. Leo Kanner tarafından yapılmıştır. 1980 yılından sonrada otizm vakalarında yoğunluk görülmeye başlanmış bunun nedeni ise tanı kriterlerindeki değişimlerden kaynaklanmıştır (Çanak, 2008).
Peki otizm nedir? Küçük yaşlarda görülen ve hayat boyu devam eden nörogelişimsel bozukluktur. Otizm, iletişim ve sosyal ilişkilerde zayıflık, stereotipik (yineleyici) davranışlar, sınırlı ilgi alanları ile karakterize olmaktadır (APA, 2014). Bunların dışında görülen davranışlar ise bazı kokulardan, yiyeceklerden ve dokulardan aşırı hoşlanma ya da hiç hoşlanmama, işitsel ve görsel uyarıcılara aşırı reaksiyon verme ya da hiç reaksiyon vermeme, zararsız şeyler karşısında kaygılanma, çevresindeki kişilere zarar verme veya tehlikelerin farkında olmama olabilir. Ayrıca bir dil öğrenememe, yeme problemleri, öfke problemleri, uyku problemleri ve cinsel problemlerde görülebilir (alıntılayan Yezdan Karadeniz, 2007).
Otizmin sadece nörolojik değil aynı zamanda sindirim hastalıkları ile karakterize metabolik hastalıklarla birlikte gelişen bir bozukluk olduğu gözlemlenmiştir. Bu açıdan otizmli bireylerde diyet uygulanması henüz kanıtlanmasa da metabolizma açısından yardımcı olan faktörlerden biri olarak gösterilmektedir. Ayrıca otizmli bireyler çiğnemeyi bilmedikleri için beslenmelerinin tek çeşitli olması kabızlık veya ishal, karında şişkinli gibi şikayetlere de neden olabilmektedir. Bu konuda otizmli bireylere verilen eğitimler, ailelerin beslenme konusunda bilinçlenmeleri ve özellikle yapılan glütensiz ve kazeinsiz diyetlerin yararlı olduğu görülmektedir (Gürsoy, Andaç Öztürk, 2019).
Otizm, down sendromu gibi kromozun eksikliği veya fazlalığından kaynaklanmadığı için anne karnında teşhis edilemez. Ancak araştırmalara göre bebeklik döneminde yapılan bazı farklı davranışlar otizmin belirtisi olabilir. Örneğin; seslere ya da ismine tepki vermeme, göz temasından kaçınma, kendi başlarına ya da akran gruplarıyla oyun oynamama, eşyaları sıraya dizme, bazı eşyaları döndürme ve dönen eşyalara uzun süre bakma gibi durumlar otizm için erken tanı kriteri olabilir. Ancak otizm tanısının konulabilmesi için öncelikle bir uzman ile görüşülmesi gerekilmektedir.
Otizm tanısından sonra yapılması gereken ailenin bu konu ile ilgili bilgilendirimesi ve çocuğun eğitime yönlendirilmesidir. Eğitimlerde genellikle iletişimin, sosyal becerilerin ve olağan dışı davranışların hafifletilmesi üzerine odaklanılmıştır. Tedavideki çalışmalarda en büyük umut psikolojik kökenli olanlardır. En önemli tedavilerden biri de davranışsal tedavidir. Otizm için etkili olabilecek bir ilaç tedavisi ise henüz bulunmamıştır. Otizm gibi nörolojik bozukluklarda psikolojik tedavinin önemli bir tedavi yöntemi olduğuda bilinmelidir (Kring ve ark., 2017).
Yazar:
Pamir Sina
Referans
Amerikan Psikiyatri Birliği, (2014). Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı (DSM-5). (Köroğlu, E. çev.). Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
Çanak, N. (2008). Otizimli Çocukların Resimlerinini İncelenmesi. Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Gürsoy, G., Andaç Öztürk S. (2019). Otizm Spektrum Bozukluklarında Beslenme Yaklaşımı. Aydın Sağlık Dergisi, 5(2), 111-119.
Kring, A. M., Johnson, S. L., Davison, G., Neale, J. (2017). Anormal Psikolojisi/Psikopatoloji. İstanbul: Nobel Akademik Yayıncılık.
Tezdan Karadeniz, A. (2007). Otistik Çocukların Ailelerin: Nörobilişsel ve Klinik Bulgular. (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Psikoloji Anabilim Dalı, İstanbul.
Learn More