Uyku Bozukluğu
Uyku, insan yaşamının sürdürülmesinde önemli ve gerekli olan farklı bir bilinç halidir. Hayatta kalabilme ihtiyaçlarından ve en temel ihtiyaçtan biri olan uyku, insan sağlığının en önemli parçasıdır. Uykunun kalitesi insanın yaşamını ve iyilik halini etkilemektedir. Bu kalitenin kötü olması birçok hastalığın kapısını açabilir ve risk etmeni olarak görülür (Özgüvenç, 2016).
Uykuda bilişsel yetiler azalırken fizyolojik olarak aktiflik devam eder. Bilinç açık olmadığından kişi etrafta olan bitenin farkında olmaz. Uyku sırasında vücut dinlenir, bağışıklık sistemi güçlenir, sinir sistemi düzgün çalışır ve kişi ertesi güne hazırlanmış olur. Uykuda düzensizlikler başladığında ise bu işleyişte aksilikler oluşmaya başlar ve yaşam olumsuz etkilenir. Konsantrasyon, hafıza ve beynin günlük işleyisinde negatif etkiler görülür. Düzensizliğin devam etmesi durumunda da ruhsal ve bedensel problemler ortaya çıkmaya başlar (Baltacı, 2020).
DSM-5’ te Uyku-Uyanıklık Bozuklukları başlığı altında ele alınmış olan uyku bozuklukları:
- İnsomnia – Uykusuzluk Bozukluğu
- Hipersomnia – Aşırı Uyku Bozuluğu
- Narkolepsi
- Solunumla İlişkili Uyku Bozuklukları
- Hipopnesi – Tıkayıcı Uyku Apnesi
- Santral Uyku Apnesi – Merkezi Uyku Nefes Tıkanıklığı
- Hipoventilasyon – Uyku ile İlişkili Az Hava Alınması
- Yirmi Dört Saatlik (Sirkadyen) Düzenle İlgili Uyku – Uyanıklık Bozuklukları
- Parasomnialar
- NREM Uyku Evresi Bozukluğu (Arousal Bozukluklar, Konfizyonel Arousallar, Uykuda Yürüme, Uyku Terörü, Uyku ile İlişkili Yeme Bozukluğu)
- REM Uyku Evresi Bozukluğu (Kabus Bozukluğu, REM Uykusu Davranış Bozukluğu, Yineleyici Paralizi)
- Huzursuz Bacak Sendromu
- Madde/İlaç Kullanımına Bağlı Uyku Bozukluğu (Kring vd., 2017).
Bu bozukluklardan en sık karşılaşılanı insomnia’ dır. Tedavisinde ise öncelikli olarak uyku hijyeni sağlanmalıdır. Psikolojik rahatsızlıklar; psikotik bozukluklar, demans, deliryum, depresyon, anksiyete bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, madde kötüye kullanımı, akut stres bozukluğu ve duygudurum bozukluklarında sık olarak olarak uyku bozuklukları görülmektedir. Bu tür durumlardaki uyku sorununun tedavisi için öncelikli olarak psikolojik sorunlar tedavi edilmelidir ve bunun içinde ruh sağlığı uzmanlarından destek alınması önemlidir.
REFERANS
Baltacı, B. (2020). Üniversite Öğrencilerinde Erişkin Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun (DEHB) Uyku Bozukluklarıyla İlişkisi. (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Gelişim Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Psikoloji Anabilim Dalı, Kilnik Psikoloji Bilim Dalı. İstanbul.
Kring, A. M., Johnson, S. L., Davison, G., Neale, J. (2017). Anormal Psikolojisi/Psikopatoloji. İstanbul: Nobel Akademik Yayıncılık.
Özgüvenç, B. (2016). Uyku Bozukluğu Kliniğine Başvuran Parasomnia Teşhisi Almış Bireylerin Parasomnia Algıları ve Bu Algının Depresyon, Anksiyete ve Stres Düzeyine Etkisi. (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Arel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Psikoloji Anabilim Dalı. İstanbul.
Learn MoreŞİZOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Şizoid kişilik bozukluğuna sahip bireylerin en belirgin özelliği ilişki kurmakta isteksiz olup içe kapanık olmalarıdır. Belirgin özelliklerindeki çekingen ve içe kapanık yapıları nedeniyle ilişkilerini yönetmekte zorluk çekerler ve sosyal hayata katılmakta isteksizdirler. Ayrıca yalnız kalmayı sevdiklerinden dolayı insanları kendilerinden uzaklaştırır ve bu durum sosyal ortamda bulunmakta zorluk çekmelerine neden olur (Million vd., 2004).
Şizoid kişilik bozukluğunun ayırıcı tanılarından biri bu kişilerin, başkalarıyla ilişkiye girip başetmek zorunda kalmadan direkt olarak uzak kalmayı tercih etmeleridir. Çünkü bu kişilerin başkalarıyla başetme yöntemleri azdır. Başkalarının kendilerini fazla ilgilendirmediğini bilirler. En ilginç olanı ise başkalarınında kendilerine karşı ilgisiz olma eğiliminde olduklarının farkında olmalarıdır (Çakır, Bilge, 2020).
Konuşmaları yavaş, tekdüze, çarpık, belirsiz ve ne demek istedikleri belli olmayacak şekildedir. Konuşmalarda yaptıkları davranışlar uyuşuktur ve anlamsız el-kol hareketleri vardır. Tuhaf davranışları, garip ve paranoid fikirleri kişilerarası ilişkide izolasyon ve sosyal anhedoni ile karakterize olur. Kendi hallerinde yaşatmayı, mesafeli olmayı yeğlerler. Nadiren neşeli, nadiren öfkeli görünür ve ifade ederler. Duygusal tepkisizlik ve apati bu bozukluğun başlıca özelliklerindendir.
Nadiren de iç gözlemde bulunurlar, derin duygular yaşayamadıkları için kendilerini değerlendirmede doyum sağlayamazlar. İçgörülerinin zayıf olması şizoid kişilik bozukluğunun diğer bir özellliğidir. Kendilerini tanımlarken de içedönük, yumuşak ve düşünceli olarak bahsederler. Rekabetçi tutumlardan ve tutkulardan uzak durmaktan hoşnutturlar.
Belirtileri geç çocukluk veya ergenlikte görülmeye başlar. Bireyler bu bozukluğun tam bilincinde değildir fakat bir çoğu diğer insanlardan farklı olduğunu hissetmektedir. Erkeklerde görülme sıklığı kadınlardan daha fazladır. Ayrıca bu bireyler intihar etmeyi de düşünürler ama bu oran çok yüksek değildir. Olası tüm ilişkileri sonlandığında depresyon daha sık görülür. İntihar daha çok bir savunma mekanizmasıdır (Köroğlu, Bayraktar, 2010).
Bu bozukluğun tedavisinde en uygun yöntem psikoterapidir. Bazı hastalar bunun yanı sıra ilaç tedavisi de alabilir. Terapinin zor kısmı ise bireylerin terapiye katılmak istememeleri ve ısrara ihtiyaç duymalarıdır. Bu yüzden doktorun tavrı önemlidir. Bir diğer önemli olan durum ise tedaviye katılan hastanın tedaviyi aksatmadan devam etmesidir. Bu şekilde başarılı sonuç alma sanşı yüksektir.
Referans
Çakır, İ., Bilge Y. (2020). Şizoid Kişilik Bozukluğu Etiyolojisi Üzerine Bir Derleme. Psikoloji Bölümü Kitap Bölümü Koleksiyonu. https://hdl.handle.net/20.500.12436/2213
Köroğlu E., Bayraktar, S. (2010). Kişilik Bozuklukları. İstanbul: HYB Basım Yayın.
Millon, T., Millon, C. M., Meagher, S. E., Grossman, S. D., Ramnath, R. (2004). Personality Disorders in Modern Life. Canada:John Wiley & Sons.
Learn MoreMUNCHAUSEN SENDROMU
Munchausen sendromu, Asher tarafından 1951 yılında hastanelerarası dolaşarak ve hastalık hikayeleri uydurarak kendine gereksiz yere cerrahi müdahaleler uygulanmasına razı olmuş bir grup hastayı belirtmekte kullanılmıştır. Asher ve arkadaşlarının tanımlamış olduğu bu sendromda hastalar muayene olmaya veya acil servislere sıklıkla klinik semptomlarla desteklenmiş uydurma öyküler ile gelmektedir. Çoğunlukla da hasta sonuç alamayarak hastaneden ayrılır ve aynı şekilde tekrar tekrar hastaneye başvuru yapar. Günümüzde bu hastalar hastalıklar ile ilgili bilgilere daha kolay ulaşabildiği için en zeki gözlemcileri bile aldatabilecek semptomları taklit edebilecek psikiyatrik sorunları olan bireylerdir (Eşiyok, Hancı, 2001).
Munchausen sendromu yapay bozuklukluğun en uç tipidir. Karakteristik olarak patolojik yalan, hasta taklidi ve sürekli dolaşma üçlemi görülmektedir. Ayrıca birçok bilinen hastalığın bilinçsiz olarak taklit edilmesi şeklinde görülen kronik ve ruhsal kökenli bozukluktur. Kendi kendisine zarar verecek travmatik yaralanmalar, ileri derecede iştahsızlık, termometre ile oynayarak beden ısısını yüksek göstermek, kendi kendisinin neden olduğu yaralara bağlı ciltte infeksiyonlar ve apseler görülebilmektedir (Erol vd. 2004).
Psikopatolojik olarak bu sendroma sahip bireylerde histrionik kişilik özellikleri, ağır duygulanım bozuklukları, bir veya birçok madde bağımlılığı söz konusu olabilir. Söyledikleri yalanlarda, yaptıkları taklitlerde bilinçsiz yaklaşımlar vardır. Davranışları ve konuşmaları bilinçdışı süreçlerle ortaya çıkar. Kişilerararası iletişim problemleri görülür. Aile içi sorunlar ve ekonomik problemler bu sendromun ortaya çıkmasına neden olabilir. Ağrı derecede suçluluk duygusu ve kişinin kendisini şiddetle cezalandırma dürtüsü bulunabilir. Bu durumlarda bireylerin operasyon gerektiren ciddi hastalıkları varmış gibi taklitler yapması alışkanlık halini alabilir. Bu sendromun anlaşılmaması durumunda ve kişinin ulaşmak istediği amaç doğrultusunda birçok gereksiz operasyon yapılabilir (Noyan,2000).
Hastaların birçok sağlık kuruluşuna başvurması, geçmiş öykülerini anlatmaktan kaçınmaları, dış kaynaklardan gelen bilgilere erişimlere izin vermemeleri, semptomların karmaşık ve bilinen hastalığa karşılık gelmemesi, çok sayıda ilaça alerjileri olması, fiziksel muayenede çok sayıda cerrahi izler, psikiyatri danışmanlığına karşı gelme, hastaneden taburcu edilmeden kısa süre içerisimde semptomların tekrardan ortaya çıkması ayırıcı tanı olarak ipucu olabilir. Kişi sorununu ve tedaviyi kabul ederse semptomları kontrol altına alınabilir. Yapılabilecek standart tedaviler ise psikoterapi ve bilişsel davranışçı terapidir.
REFERANS
Erol, A., Bayram, S., Mete, L. (2004). Çok Sayıda Ruhsal Bozukluğu Taklit Eden Bir Yapay Bozukluk Olgusu. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 5, 249-253
Eşiyok, B., Hancı, İ. H. (2001). Yapay Bozukluk: Munchausen Sendromu. Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi, 10(9), 326-327.
Noyan, M. A. (2000). Yapay Bozukluklar. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 1(3), 162-173.
https://evrimagaci.org/munchausen-sendromu-yapay-bozukluk-nedir-hasta-olmayan-insanlar-neden-hastaymis-gibi-davraniyorlar-11748https://pixabay.com/tr/illustrations/doktor-hem%c5%9fire-hasta-corona-5947297/
Learn MoreTOURETTE SENDROMU
Tourette sendromu, motor ve vokal tiklerle karakterize olan, çocukluk çağında görülmeye başlanan, nörogelişimsel bir bozukluktur. Bu sendromun içinde bulunan tik bozuklukları ilk kez 1825 yılında Fransız bir doktor olan Jean Marc Itard tarafından ‘Dampierre Markizi’ olarak tanıtılmıştır. Markizi 7 yaşındayken başlayan semptomlar evlendikten sonrada artarak devam etmiştir. Önceleri kibar, nezaketli bir insan olsa da toplumun kabul etmediği tikleri ve küfürlü konuşması nedeniyle hayatının büyük bir kısmını sosyal hayattan uzakta geçirmiştir. 90 yaşını geçtiğinde dahi küfürlü konuşması devam etmiştir. 1884 yılında Gilles de La Tourette, Markizi’ nin de içinde olduğu hareket bozukluğu olan hastalarla bir sınıflandırma çalışması yapmış, 1885 yılında da bu sendromu tanımlanmıştır (Hesapçıoğlu, 2012).
Tourette sendromunda tikler, fonik tikler ve motor tikler olarak ikiye ayrılık. Motor tiklerde kendi içinde basit motor ve kompleks motor tikler olarak ikiye ayrılır. Basit motor tikler; vücudun herhangi bir bölgesinde olabilir fakat sıklıkla göz kırpma, dil çıkarma, kaş kaldırma ve baş sallama gibi baş gölgesinde görülen tiklerdir. Kompleks motor tikler; yüz buruşturma, uygun olmayan jest ve dokunuşlar (koprokraksi), başka kişileri hareketlerini taklit etme (ekopraksi) şeklindedir. Nadirende kendine vurma, nesnelere yumruk atma, ısırma gibi kendilerine zarar verecek davranışlarda bulunurlar. Fonik tiklerde kendi içinde basit fonik ve kompleks fonik tikler olarak ikiye ayrılır. Basit fonik tikler; boğaz temizleme, öksürme, burun çekme, esneme veya anlamsız sesler çıkarmadır. Kompleks fonik tikler; uygun olmayan şekilde bağırma (koprolali), başka kişilerin sözlerini taklit etme (ekolali), bir kelimeyi istemsizce ve hızlı tekrar etme (verbijirasyon) görülür (Işıkay, 2021).
Tourette sendromuyla birlikte yaygın olarak psikopatolojik bozukluklar; dikkat etksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, duygudurum bozukluğu, kişilik bozukluğu ve dürtü kontrol bozukluğu görülmektedir. Ayrıca çocuklarda öğrenme güçlüğü, yıkıcı davranım bozukluğu ve yaygın gelişimsel bozukluklar görülmektedir (Sabuncuoğlu vd., 2005).
Çocukluk ve ergenlikte başlangıç, yaygınlaşmış tik ve istemsizce söylenen argo sözler olarak 3 bileşeni vardır. Tikler 7 yaş civarında başlayıp sıklığı zaman içersinde artıp azalabilir. Tipik olarak tikler her gün, gün içerisinde birçok kez ortaya çıkar. Ayrıca erkeklerde kadınlardan daha fazla görülmektedir (Ak vd., 2011).
Sonuç olarak, tanı konulduktan sonra sendromun gelişimsel gidişine dikkat edilmelidir. Bu sendroma ek olarak görülen psikopatolojik ve nörolojik hastalıklarda ele alınmalı, tıbbi ve sosyal destek devamlı olarak devam edilmelidir.
Referans
Ak, M., Uzun, Ö., Özmenler, K.N., Cöngeloğlu, E., Bozkurt, A., Özşahin, A. (2011). Tourette Sendromlu Olgularda Nöropsikiyatrik Bulgular. Gülhane Tıp Dergisi, 53, 89-93.
Hesapçıoğlu S. T. (2012). Çocuk ve Ergenlerde Tik Bozuklukları: Klinik ve Etiyolojik Bir Bakış. Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 25, 358-367.
Işıkay, İ. (2021). Tourette Sendromu’ ndda Derin BeyinStimülasyonu. Türk Nöroşirürji Dergisi, 31 (3), 338-342.
Sabuncuoğlu, O., Ekinci, Ö., Ölçer, S., İsmail, N., Berkem, M. (2005). Kabakulak Meningoensefaliti Sonrasında Gelişen Tourette Sendromu: Bir Olgu Sunumu. Klinik Pskiyatri, 8, 197-200.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Tourette_sendromuhttps://pixabay.com/tr/illustrations/tourette-sendromu-epilepsi-dehb-7194133/
Learn MoreAMOK SENDROMU
Kaynaklarda “Koşan Amok veya Amok Koşucusu (Running Amok)” olarak isimlendirilen bu sendrom Malayca bir kelimedir. Kişinin ani bir şekilde gelişen atak ile karşısına çıkan herkese ayrım yapmadan saldırmasına, yaralamasına ya da öldümesine neden olur. Ayrıca bilinç kaybı veya cinnet geçirme hali olarak da tanımlanır.
Amok Sendromu İlk kez 1770 yılında Kaptan Cook tarafından çıktığı dünya yolculuğunda Malay kabilelerinde gözlemlenmiştir. 1849 yıllarında ise bu sendrom psikiyatrik bir durum olarak sınıflandırılmıştır ve yapılan incelemeler sonucu Amok’ un iki biçimi ortaya konmuştur. Bunlardan ilki yaygın olarak görülen Beramok’ tur. Kişi, hayatındaki birinin kaybını yaşadıktan sonra depresif duygudurum içerisine girer ve düşüncelere dalma dönemi ile birlikte saldırgan davranışlar görülür. İkincisi ise Amok’ tur. Psikotik bozukluk, sanrılı bozukluk, kişilik bozukluğu gibi psikopatolojik sorunlardan sonra şiddetli öfke duyma ve aşırı şiddet içeren tavırlar gösterme eğilimi gözlemlenmiştir (Martin vd., 1999).
Duygudurum bozuklukları, kişilik bozuklukları ve psikotik bozuklukları olan birçok birey gözönüne alındığında amok sendromu istatistiksel olarak nadir olarak görülen bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak mağdurlara, ailelerine ve topluluklara verdiği duygusal zarar nadir görülmesinin önüne geçer ve kalıcı bir etki bırakır. Amok ataklarının önlenmesi için altta yatan psikopatalojik bozuklukların tedavi edilmesi gerekmektedir. Amok sendromunun nedenlerinin büyük bir kısmında üzüntü, endişe ve depresyon süreçleri görülür. Ağır bir depresyon döneminden sonra ortaya çıkan bu rahatsızlık şiddet eğilimi ve ataklarla sonuçlanan disosiyatif bir ruh halinidir (Tiffon, Fernandez). Ayrıca iki cinsiyet arasında görülme olasılığı daha yaygın olan cinsiyet, erkektir.
Amaok sendromu, tam olarak nedeni bilinmese de bireyin büyüdüğü ortamın, kültürün ve sosyal ortamın koşullarına bağlı olarak şekillenen bir rahatsızlık olduğu düşünülmektedir. Kültürel faktörlere bağlı olduğunun düşünülmesinin sebebi ise öncelikli olarak ilkel kabilelere dayanılmasıdır. İlerleyen zamanlarda yaşam koşullarının iyileşmesi ve şiddetin azalmasıyla Amok hastalığının da görülme sıklığı azalmaya başlamıştır (Westermeyer, 1982). Ancak konuya ilişkin araştırmalar devam etmekte olup günümüzde modern ve endüstüriyelleşmiş toplumlar arasında da yeniden görülme ihtimali olduğu öne sürülmektedir.
Son olarak da cinnet geçirerek şiddet eğilimindeki davranışlara yönelen hastalar psikiyatrik muayeneden geçmelidir. Amok hastalığı teşhis edilen hastalara yatış yaptırılmalı, ilaç tedavisi başlanmalı ve bunun ile birlikte psikolojik terapi uygulanmalıdır.
REFERANS
Martin, M. L. S., D. M., D. J. (1999). Running Amk: A Modern Perspective on a Culture-Bound Sydrome. Prim Care Companion J Clin Psychiatry, 1(3), 66-70.
Tiffon, B. N., Fernandez, J. G. (2021).Amok Syndrome. Qualified Perspectives on an Aggressive Reaction of a Pathological Impulsıveness in The Perpetration of a Double Crime With a Firearm. ASEAN Journal of Psychiatry, 22(2), 1-5
Westermeyer, J. (1982). Amok. Friedman, C. T. H., Faguet R. A. (eds.), Extraordinary Disorders of Human Behavior (ss.173-190). New York, NY: Springer. https://doi.org/10.1007/978-1-4615-9251-8
Learn MoreALZHEIMER’ IN ÜÇ EVRESİ
Teşhisi 1901 yılında Doktor Aloysius “Alois” Alzheimer tarafında yapılmıştır. Akıl hastanesinde gözlemlemeye başladığı 51 yaşındaki hasta, kısa süreli hafıza kaybıyla birlikte tuhaf davranışlar sergilemektedir. Hasta bir süre sonra vefat edince Alzheimer inceleme yapmak için izin isteyerek hastanın beynini almıştır. Boyama yöntemi ile yapılan incelemeler sonucunda görülen beyin anomalileri ile de bu hastalık, Alzheimer hastalığı olarak tanınmıştır (Tellioğlu, 2011)•
Alzheimer hastalığı, bilişsel işlevde azalma, nöropsikiyatrik ve davranışsal bozulmalar ve günlük yaşamdaki aktivitelerin yapılmasında zorlanmalara neden olan progresif nörodejeneratife (sinir hücrelerinin kaybı ile sinir sistemi fonksiyonlarının yitimi) bir hastalıktır. Alzheimer hastalığında yaşlanmanın önemli bir risk faktörü olduğu ve görülme riskini arttığı gözlemlenmiştir. Ayrıca genetik yatkınlıkta önemli bir etkendir.
Bilişsel işlevde görülen bozukluklara baktığımızda bunlar; bellek, dikkat, tanıma, lisan, beceri, problem çözme, yargılama, yürütücü işlev ve görsel-mekansal işlevlerdir (Güler, 2011). Bu görülen bozukluklar zaman içerisinde kişinin günlük hayattaki aktivitelerini yapamamasına, bakıma ve desteğe ihtiyaç duymasına neden olmaktadır. Ayrıca bu duruma ek psikopatolojik belirtilerde eşlik eder. Bunlar; depresyon, anksiyete, apati, ajitasyon, varsayımlar, sanrılar, amaçsız dolaşmalar, saldırganlık, yalnız kalma fobisi ve uyku düzensizlikleridir. Hastalığın en önemli özelliği ise sinsice başlayıp yavaş bir şekilde devam etmesidir (Özkay vd., 2011).
Bu hastalık yakınmalara ve bulgulara göre üç evreye ayrılabilir:
1.Erken (Hafif) Evre: Belleğin kayıt fazı korunmuş, geri çağırma ve tanıma fazı bozulmuştur. Yeni bir bilginin öğrenilmesinde güçlük, isimleri unutma, konuşmaların tekrarlanması, soruları tekrar tekrar sorma, anahtarı evde unutup dışarı çıkma, yer yön bulmada zorluk, elektronik aletlerin kullanımını unutma gibi günlük aktivitelerde unutkanlıklar ve dil bozuklukları görülebilir.
2.Orta Evre: Yakın bellekte bozulmalar artarken uzak bellekte de bozulmalar başlar. Yeni bilgi öğrenmek durur, var olan bilgiler kronolojik sıra ile unutulur, dışarıda kaybolma olabilir bu yüzden tek başlarına dolaşamazlar, parasal hesaplamaları tek başlarına yapamazlar, sohbet edemeyecek düzeyde dilsel işlevlerde bozulmalar görülür, yer- kişi-zaman algısı bozulur ve psikopatolojik belirtiler ortaya çıkmaya başlar.
3.İleri (Ağır) Evre: Günlük işleri yapma ve öz bakımda başkalarının yardımına ihtiyaçları olur ve bağımlı hale gelmiştirler, yakın akrabaları ve kendilerini tanımamaya başlarlar, başkalarının konuştuklarını anlamama ve anlamsız sesler çıkarmalar vardır, bu evrenin sonunda ise hastalar yatağa bağımlı hale gelirler (Yıldız, Yüce).
Alzheimer hastalığının ilk ve temel tedavisi, hastanın bilişsel ve hafıza semptomlarını düzeltmeye yönelik olur. Amaç bilişsel durumu iyi hale getirmektir. Bu olmadığında ise ilerlemeyi durdurmaya veya yavaşlatılmaya çalışılır. İkinci olarak da hastalığın ilerleyen evrelerinde görülen psikopatolojik bozukluklar giderilmeye çalışılır. Bu da hastanın yaşam kalitesinde artışı ve bakımı destekleyecek nitelikte olur (Adalı vd., 2020).
Referans
Adalı, A., Yirün, A., Koçer Gümüşel, B., Erkekoğlu, P. (2020). Alzheimer Hastalığının Gelişiminde Biyolojik Ajanların Olası Etkileri. Ankara Ecz. Fak. Dergisi, 44(1), 167-187.
Güler, S. (2011). Yaşlılarda Yürüme Bozuklukları ve Kognitif Yıkım Arasındaki İlişki. Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler, 24(4), 331-339.
Özkay, Ü. D., Öztürk Y., Can Ö. D. (2011). Yaşlanan Dünyanın Hastalığı: Alzheimer Hastalığı. S. D. Ü. Tıp Fakültesi Dergisi, 18(1), 35-42.
Tellioğlu, S. B. (2011). Alzheimer Hastalığı, Hafif Kogntititf Bozükluğu ve Vasküler Demans Seyrinin Klanik ve Nöropsikolojik Açıdan İncelenmesi. Uzmanlı Tezi, Mersin Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Mersin.
Yıldız, N., Yüce, O. Alzheimer Hastalığını Etkileyen Psiko-Sosyal Faktörleri Saptayarak Alzheimer Hastalarına Yönelik Tıbbi Sosyal Hizmet Müdahaleleri Geliştirme. Tıbbi Sosyal Hizmet Dergisi, 36-48.
Learn MoreKIRIK CAMLAR TEORİSİ
Kırık camlar teorisinin temelinde en küçük bir düzensizliğin suçu tetikleyebilme olasılığı bulunmaktadır. Bunu için ise toplumların en ufak yasadışı durumlara karşı dikkatli olmaları gerektiği söylenmektedir (alıntılayan Yazıcı, 2018). Bu teori, 1969 yılında Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo’ nun yapmış olduğu deneyden yola çıkarak oluşturulmuş, 1982 yılında da sosyal bilimci olan James Wilson ve George Kelling tarafından makale olarak yayılanmıştır. Deneyde Zimbardo suç ile mücadele için yeni bir bakış açısı ortaya koymuştur.
Teorinin ortaya çıkışındaki deneyi ve oluşturulan bakış açısını inceleyelim:
Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, düşük sosyoekonomik düzeye sahip bireylerin yaşadığı Bronx bölgesi ile yüksek yaşam standartlarına ve yüksek sosyoekonomik düzeye sahip bireylerin yaşadığı Palo Alto bölgesine plakası olmayan, kaputu aralık, 1959 model birer araba bırakmıştır. Bronx’ ta terk edilen araba birkaç dakika sonra bir baba, anne ve çocuk tarafından yağmalanarak aküsü ve radyatörü çalınmıştır. Yirmidört saat içerisinde arabanın camları parçalanmış, döşemeleri yırtılmış ve artık değerini yitirmiştir. Tüm bu yaşanılan durum Zibardo tarafından gizli bir şekilde kaydedilmiştir. Bir haftadan uzun süredir Palo Alto bölgesinde bulunan terk edilmiş arabaya kimse dokunmamıştır. Bunun üzerine Zimbardo balyoz ile arabaya kasıtlı bir şekilde vurarak kelebek camını kırmıştır. Kısa bir süre içinde araca verilen zararı gören Palo Alto’ daki insanlar aracın sahipsiz olduğunu düşünerek yağmalamaya başlamışlardır. Zimbardo bunun üzerine ilk camın kırılması ya da çevrenin kirlenmesine neden olan ilk duvar yazısına izin verilmesi durumunda gerçekleşecek suçların ve kötü gidişatın önüne geçilemeyeceğini belirtmiştir (Doğan, Sevinç, 2011).
Kırık camlar teorisi ile çıkarılması gereken önemli sonuç, suç ile mücadele için kentlerin düzenli ve bakımlı olması gerektiğidir. Bu da ancak halkın bu mücadeleye teşvik edilmesi ve katılması ile mümkün olur. Olumsuzlukların, suçların, düzensizliklerin olmasında ise tek bir hata yeterlidir ve devamı da bir o kadar hızlı gelir (Şenol, 2022). Bu durum hayatın her alanında karşımıza çıkar ve bir defadan bir şey olmaz düşüncesi ile hareket edildiğinde sonucunda bir çok şey olduğu görülür. Buna örnek olarak da ilk kavga, ilk işlenilen suç, ilk yalanlar, ilk aldatmalar verilebilir. Hayatın bu yönlerindeki kırgınlıklar tamir edilmez ise hem başkaları tarafından hem de kişinin kendisi tarafından da tekrar ve tekrar yaşanacağı unutmamalıdır.
Yazar:
Pamir Sina Arıtan
Referanslar:
Doğan, H. İ., Sevinç, B. (2011). Suç Teorileri ve Şehir Güvenliği: Bitlis İliyle İlgili Genel Bir Değerlendirme. Polis Bilimleri Dergisi, 13(4), 27-53.
Fotoğraf: Lars H Knudsen: https://www.pexels.com/tr-tr/fotograf/kapali-mavi-ve-cok-renkli-ahsap-kapilar-3046373/
Şenol, L. (2022). Örgütsel Kırık Camların Üretim Karşıtı İş Davranışları Üzerine Etkisi: Hizmet Sektöründe Bir Araştırma. Intertnational Social Sciences Studies Journal, 8(97), 1518-1526.
Yazıcı, N. (2018). Hile Üçgeni: Fırsatların Önlenmesinde Kırık Camlar Teorisi. Üçüncü Sektör Sosyal Ekonomi, 53(3), 843-851.
Learn MoreDunning – Kruger Sendromu
Çevremize baktığımızda bazı insanların yaptıkları işte çok iyi ve çok başarılı olduklarından bahsettiklerini duyarız. Bu işlere baktığımızda söyledikleri kadar yeterli olmadıklarına şahit olabiliriz. Aslında bu insanlar işlerinde yeteri kadar deneyime ve bilgiye sahip olmadıklarının farkında değildir ve farkında olmadıkları gibi yeterli olduklarını düşünmektedirler. Bu yüzden de kendilerine güvenleri, cesaretleri ve girişkenlikleri oldukça fazladır. Bu durumun tam tersinde ise bilgili insanlar kendilerini yeterli görmez. Görmedikleri için kendilerine güvenleri, cesaretleri ve girişkenlikleri daha zayıftır.
Dunning – Kruger sendromu diğer adıyla Dunning – Kruger etkisi, 1999 yılında Cornell Üniversitesi sosyal psikologları Justin Kruger ve David Dunning’ in tanımladığı algılamada yanlılık eğilimidir. İnsanların neden kendilerini abarttıklarını, üstün gördüklerini, yaptıkları işte yeterli veya yetersiz olarak gördüklerini anlamak üzere yapılan bir araştırmadır. Bu sendrom halk dilinde “Cahil Cesareti” olarak da tanımlanır. Justin Kruger ve David Dunning’ in yaptığı bu çalışma 2000 yılında Nobel Ödülü almalarını da sağlamıştır (Bal, Hassülün, 2016).
Bu sendroma baktığımızda, kendini her konuda yeterli olarak gören bireylerin yaptıkları hatalı davranışlar öz değerlendirmeyi bilmemelerinde kaynaklanırken; yetersiz olarak gören bireylerin öz değerlendirme sorunu çevrelerini yeteri kadar değerlendirememelerinden kaynaklandığını görürüz. Yani, bilgisiz ve deneyimsiz bireylerin geldikleri konumlardaki yetersizliklerinin farkında olmayışları ve düşünmeden hareket edişleri özgüvenlerinden kaynaklanırken; bilgili bireylerin kolaylıkla yaptıkları işin diğer kişilere de kolay geleceğini düşünerek hareket etmeleri kendilerini sınırlandırmalarına ve daha az güvenmelerine neden olduğunu görürüz (Savaş, 2016).
Peki Dunning – Kruger sendromunun araştırmasına ve bu sendroma ilginin artmasına sebep olan olay neydi? 1995 yılında McArthur Wheeler, limon suyunun kimyasını tuhaf olduğunu ve görünmez yazılar yazmaya yaradığını iddia ediyordu. Wheeler bu iddiasının yüzü limon suyuyla kaplıyken işe yarayacağından ve görünmez olabileceğinden bahsediyordu. Bunu kanıtlamak için yüzüne limon suyu sürüp iki bankayı üst üste soymaya çalıştı. En büyük iddiası ise bu şekilde güvenlik kameralarının onu kayıt altına alamayacağıydı. Bankayı soymayı başarmıştı ancak iddiasındaki gibi görünmez olmayı başaramamıştı ve kameralar kendisini kayıt altına almıştı. Aynı gün kimliği tespit edilerek yakalandı. Kimya alanında yeteri kadar bilgi sahibi olmayan Wheeler bunun farkında değildi ve uzman olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden de polisleri ve teknolojiyi kandırabileceğini sandı. Yaşanılan bu olay Dunning – Kruger sendromunun incelenmesine ve odaklandığı meseleyi net olarak ifade edilmesine yardımcı olmuştur (Isaacs, 2022).
Dunning – Kruger sendromu, psikologların kişiyi detaylı olarak dinlemesi ve belirtilerden yola çıkarak kişiye özgü testler uygulaması ile tespit edilir. Tespitinden sonra kişiler bu sendromu taşıdıklarına ikna olmayacakları için tedavi seçenekleri de oldukça kısıtlıdır. Ancak bu durum toplumdan dışlamalara neden olabileceğinden muhakkak terapi seansları ile desteklenmesi gereklidir. Bu şekilde bireyde ilerlemeler görülür ancak kesin bir tedavisi henüz bulunamamıştır.
REFERANS
Bal V., Hassülün P. (2016). Öğrenilmiş Çaresizliğin Dunning Kruger Sendromu ile İlişkisi: Celal Bayar Üniversitesi Son Sınıf Öğrencileri Üzerine Bir Uygulama. Uluslarararsı İşletme, Ekonomi ve Yönetim Perspektifleri Dergisi, 1(3), 41-53.
Isaacs D. 2022. The Illusion of Superiority: The Dunning-Kruger Effect and Covid 19. Journal of Paediatrics and Child Healty, 58(2), 224-225. https://doi.org/10.1111/jpc.15693
Savaş, S. (2016). Dunning-Kruger Sendromu ve Kurumsal Dışavurum. Akademia, 4(3), 2-16. doi: 10.17680/akademia.92350
<a href=’https://www.freepik.com/photos/chess’>Chess photo created by jcomp – www.freepik.com</a>
Learn MoreEpilepsinin Psikolojik Etkileri Nelerdir?
“Sara hastalığı” olarak da bilinen epilepsi, geçmişten günümüze en sık rastlanılan nörolojik hastalıklardandır. Tekrarlayan, epileptik nöbetlerle kendini gösteren bu hastalık bireyin motor aktivitesinde, duyumunda, algısında, bilincinde, duygusunda ve davranışında bozulmalara sebep olmaktadır. Diğer bir ifade ile epilepsi; nöbetlerle ortaya çıkan, bireyi psikolojik ve sosyal yönlerden etkileyen beyin hastalığıdır (Karaca, Durna, 2018).
Epilepsi hastalarının yaşam kalitesindeki düşüşler, intihar düşünceleri ve psikososyal sorunlar epilepsisi olmayan hastalara oranla daha fazla görülmektedir. Psikososyal sorunlara baktığımızda karşımıza çıkan sorunlar şunlardır; sosyal adaptasyon ve sosyal izolasyon sorunları, iş bulmada zorluk, günlük rutin işlerde ve okul performanslarında düşüş, benlik saygısında azalma, cinsel sorunlar, sosyalleşmenin ve evliliklerin bozulmasıdır. Bu sorunların yaşanmasındaki en büyük etken ise hastaların nerede ve ne zaman nöbet geçireceklerini, bilinçlerini kaybedip kaybetmeyeceklerini ve nöbetlerinin kontrol altına alınıp alınmayacağını bilmemelerinin korkusudur (Görgülü, Fesci, 2011).
Psikososyal yöndeki sorunlara detaylı olarak bakar isek psikopatolojik durumların ortaya çıktığını görürüz. Bunlar ise; uyku bozukluğu, depresyon, panik atak, obsesif kompulsif bozukluk, anksiyete, agresif bozukluk ve epizodik dis kontrol bozukluğu gibi tedavisi ve önlenmesi önem taşıyan psikopatolojik durumlardır. Epilepsi hastalarının sağlıklarını geri dönüşü olmamak üzere kaybettiklerini düşünmeleri, ölüm korkuları ve hastalığın kronikleşmesi akut ya da kronik stres yaşamalarına da sebep olmaktadır. Antiepileptik ilaçlardan dolayı kronik yan ektilerden de şikayet edilmektedir (Raguraman, Wadoo, 2006).
Epilepsi hastalarının, hastalıklarını gizlemelerine neden olan sorunlardan biri stigmadır. Stigma, toplumun yapmış olduğu ayrımcılık ve önyargılı tutumlarından kaynaklanan ve hastalıktan daha çok zarar veren bir durumdur. Bu nedenle psikososyal sorunların önlenmesi, hasta ve ailesine sosyal destek verilmesi önemlidir (Karaca, Durna, 2018). Ayrıca çocukları epilepsi tanısı almış ailelerde bu tanıyı kabullenme aşaması oldukça zordur ve ailede psikolojik stres oluşturur. Bu stres durumu ebeveynlerde birbirinden farklılık gösterebildiği için ilişkileri bozulabilir (Hills, 2007). Epilepsi, toplumca yanlış bilinen bir hastalık olduğundan ailelerin toplumdan uzaklaştığı ve hastalığı sakladığıda görülmektedir. Ebeveynin aşırı korumacı tutumu çocuk üzerinde güvensizlik oluşturur bu da nöbetlerden daha tehlikelidir (İpek, 2013).
Sonuç olarak, epilepsi hastalarının tedaviye uyum sağlamaları için ailelerin, nörologların ve ruh sağlığı çalışanlarının hastalarla birlikte iş birliği içinde olması gereklidir. Yaşanılan nöbet geçirme korkuları, psikososyal ve psikopatolojik sorunlar üzerinde çalışarak epilepsi hastalarının yaşam kalitesini arttırmaya odaklanılmalıdır. Bireylerin, ailelerin ve toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi ve farkındalık oluşturulması da öncelik verilmesi gereken konulardandır (Oto vs. ark, 2005).
Referans
Görgülü, Ü., Fesci, H. (2011). Epilepsi ile Yaşam: Epilepsinin Psikososyal Etkileri. Göztepe Tıp Dergisi, 26(1), 27-32.
Hills, M.D. (2007). The Psychological and Social İmpact of Epilepsy. Neurology Asia, 12(Supplement 1), 10-12.
İpek, M. (2013). Epilepsinin Psikososyal Yaşam Üzerine Etkisinin ‘Washington Psikososyal Nöbet Ölçeği ile Değerlendirilmesi. Pamukkale Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı. Denizli.
Karaca, A., Durna, Z. (2018). Epilepsi Hastasına Psikososyal Destek. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 7(1), 218-225.
Oto, R., Apak, İ., Arslan, S., Yavavlı, A., Altındağ, A., Karaca, E. E. (2004). Epilepsinin Psikososyal Etkileri. Klinik Psikiyatri, 7, 210-214.
Raguraman J, Wadoo O. (2006). Unravelling The Psychological Shadows of Epilepsy. JK- Practitioner, 13(4), 248-250.
Learn MoreWERNİCKE KORSAKOFF SENDROMU
Islak beyin olarak da adlandırılan Wernicke Korsakoff sendromu, 19. Yüzyılda tanımlanan ve B1 vitamini (tiamin) eksikliği sonucu beyindeki bozulmalarla ortaya çıkan nöropsikiyatrik bir bozukluktur. Bu sendrom, Wernicke ensefalopatisinin ve Korsakoff psikozunun birbiri ile ilişkili sendromlarıdır. İlk kez 1881 yılında Carl Wernicke üç hastaya yaptığı klinik-patoloji gözlem ile nörolojik belirtileri ortaya konmuştur. 1887 yılında ise Sergei Sergeievich Korsakoff bu sendromun psikopatolojik belirtilerini inceleyip ortaya çıkarmıştır.
Wernicke ensefalopatisini incelediğimizde bunun üç temel semptomunu görürüz. Bunlar; istemsiz göz hareketleri (nistagmus), istemli hareketleri koordine edememe (ataksi), amnezi ya da konfüzyondur. Korsakoff psikozuna baktığımızda ise kısa süreli hafıza kaybı, oryantasyon bozukluğu, yeni anı oluşturamama, öğrenmede güçlük, halüsinasyon, görüş bozukluğu ve masallama (konfabülasyon) belirtileri vardır. Bazı bireylerde uzun süreli hafıza kayıpları da görülebilmektedir. Buradaki en önemli detaylardan biri Wernicke ensefalopatisi tedavi edilmez ise geri dönüşümsüz olarak Korsakoff sendromuna geçiş yapmasıdır ve bu iki bozukluk beraber ortaya çıktığında Wernicke Korsakoff sendromu olarak tanımlanır (Cook vs. ark, 1998).
Peki bu hastalık nasıl ortaya çıkar ve ortaya çıktıktan sonra nelerler karşılaşılır? Wernicke Korsakoff sendromunun çoğunlukla ortaya çıkma sebebi alkol kullanımından olmaktadır. Ancak vücutta B1 vitamini alımına engel olan sadece bu değildir. Bunun dışında beslenmenin yetersiz olması ve açlık grevleri, yeme bozuklukları ve buna örnek olarak mide rahatsızlıkları, AIDS, kanser, kusma, böbrek hastalıkları ve obezite cerrahisinin de sonucunda ortaya çıkabilmektedir. Yapılan araştırmalarda bazı bireylerde görülen Wernicke Korsakoff sendromunda oluşan kalıtımsal faktörlerin genetik yatkınlık nedeni ile olabileceği görülmüştür. Ancak genetik yatkınlığın hastalığın görülmesinde hangi rolü oynadığını anlayabilmek için çalışmalara devam edilmesi gerektiği söylenmektedir. 30-70 yaş arasında daha sık rastlanan bu hastalığın, erkeklerde kadınlardan daha çok görüldüğüne de rastlanmıştır (Karayel, Sav, 2004).
Bu sendrom ortaya çıktıktan sonra bireylerin kas gücünde azalma, yürüyüşte değişimler, sosyal olarak etkileşimde zorlanma, beyinde kalıcı hasara yol açması ile başlayan hafıza ve düşünme becerilerinde düşüş görülmektedir. Erken teşhişlerde yapılan tiamin takviyesi ve alkolden uzak durması ile bazı hasarlar tam tersine çevirilebilir. Ancak beyin hasarı başladıktan sonra iyileşme olması pek olası değildir.
Yaşam fonksiyonları etkileyen ve psikolojik problemleri ortaya çıkaran bu hastalıkta erken tedavi önemli bir detaydır. Erken müdaheleye rağmen tamamen iyileşmeyen bireyler, zihinsel bozuklukların ve duygusal bozuklukların tedavisi için psikoterapi ve uzun süreli rehabilitasyondan yararlanmaya, destek almaya ihtiyaç duyabilirler (Özata, 2021).
REFERANS
Cook, C. C. H., Hallwood, P. M., Thomson A. D. (1998). B Vitamin Deficiency and Neuropsychiatric Syndromes in Alcohol Misuse. Alcohol & Alcoholism, 33 (4), 317-336.
Karayel, F., Sav, A. M. (2004). Merkezi Sinir Sistemi Metabolik Hastalıklarındaki Patolojik Bulguların Adli Tıp Açısından Önemi. Türk Ekopatoloji Dergisi, 10 (1-2), 39-42.
Özata, M. (2021). Enerji, Beyin, Diyabet, Bağırsak, Kalp ve Koronavirüs Desteği Tiamin Mucizesi. İstanbul: Efe Akademi.
Learn More