Sınırda Kişilik Bozukluğu ve Yakın Partner Şiddeti İlişkisi
Yakın partner şiddeti (IPV), ‘’yakın bir ilişki içerisinde kişinin başka bir kişi tarafından fiziksel, psikolojik ve cinsel olarak istismar edilmesi durumudur’’ (APA, 2007). Çift mevcut veya geçmiş bir şekilde; flört ediyor, birlikte yaşıyor, ve evli olabilir. IPV, dünya çapında ciddi bir fiziksel ve sağlık sorunudur. Daha önce yapılmış olan araştırmalar sonucuna göre, çocukluk esnasında yaşanan kötü davranışların IPV (Yakın Partner Şiddeti) arttırdığı söylense de, bu ilişkinin altında yatan psikolojik mekanizmalar henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Fakat, kişilik bozuklukları son zamanlarda IPV’nin etimolojisinin anlaşılmasında önem kazanmıştır. Birçok model, kişilik bozukluğu değişkenlerini IPV ile ilgili potansiyel faktörler olarak dahil etmiş olsa da, yetişkin IPV literatüründe özellikle ilgi çekici olan, borderline kişilik bozukluğu (BPD) özelliklerinin rolü olmuştur.
Borderline kişilik (BP) bozukluğunun açıklamasını ve tanı kriterlerini önceki blog yazımda bahsetmiştim. Okumadaydınız, https://bit.ly/3xCnDoj adresinden göz atabilirsiniz. Borderline kişilik (BP) özellikleri, hem çocukluk hem de yetişkin ilişkilerinde kişilerarası şiddetle ilişkilendirilerek şiddet döngüsünde önemli bir rol oynayabilir. (Karause-Utz ve diğerleri, 2021, s. 6693 ).
Düzensiz duygu, saldırgan ve dürtüsel davranış, yoğun kişilerarası ilişkiler ve gerçek veya hayali terk edilmekten kaçınmak gibi BPD semptomları olan kişilerin yakın partner şiddeti yaşama durumu muhtemeldir. Çünkü, bu özelliklerin çocuklukta kötü muamelenin etkisi altında geliştirdiği düşünülmektedir ve IPV artışının da bununla ilişki olduğu gözlemlenmektedir. Ayrılık endişeleri, terk edilme korkusu, ve yalnız kalmaya tahammülsüzlük nedeniyle artan duygusal sıkıntı, BPD’de dürtüsel saldırganlığa yol açabilir.
Yapılan araştırmalarda, IPV tedavisi gören bir erkek örnekleminde BPD’nin kronik öfke, kıskançlık ve daha yüksek sözel ve fiziksel saldırganlık sıklıkları ile önemli ölçüde ilişkili olduğunu gözlemlemişlerdir. Araştırmalar ayrıca, BPD teşhisi konan şiddetli erkeklerin proaktif olarak değil, şiddeti reaktif olarak kullanma eğiliminde olduğunu bulmuştur. Bu tür şiddet, plansız, dürtüsel olarak kabul edilir ve buna yüksek düzeyde uyarılma veya öfke eşlik eder. Bu çalışmalar, kişilik bozukluğunun IPV işlemek için bir risk belirteci olabileceği hipotezine destek sağlar. Kadın partnerler üzerine yapılan araştırmalar çok azdır ve bu sebeple elde edilen bulgular çok fazla değildir. Her iki cinsiyete bakıldığı zaman, IPV mağduriyeti ile sınırda kişilik özellikleri arasındaki ilişki her iki cinsiyette de mevcut olduğundan, yüksek sınır kişilik özelliklerine sahip eşlerin şiddete daha yatkın eş seçme riskinin arttığını tahmin etmektedir. Erkekler için, BPD semptomları dışa yönelim sorunları ve öfke ile karakterize olurken, kadınlar için BPD semptomları içselleştirme sorunları ve duygu düzenleme bozukluğu ile karakterize olma eğilimindedir.
Psikolog Şeyma Soyal
Referanslar
Reuter, T. R., Sharp, C., Temple, J. R., & Babcock, J. C. (2015). The relation between borderline personality disorder features and teen dating violence. Psychology of Violence, 5(2), 163–173. https://doi.org/10.1037/a0037891
McKeown, A. (2014). Attachment, personality and female perpetrators of intimate partner violence. The Journal of Forensic Psychiatry & Psychology, 25(5), 556–573. https://doi.org/10.1080/14789949.2014.943792
Mauricio, A. M., Tein, J. Y., & Lopez, F. G. (2007). Borderline and Antisocial Personality Scores as Mediators Between Attachment and Intimate Partner Violence. Violence and Victims, 22(2), 139–157. https://doi.org/10.1891/088667007780477339
Krause-Utz, A., Martens, L. J., Renn, J. B., Lucke, P., Wöhlke, A. Z., van Schie, C. C., & Mouthaan, J. (2021). Chilhood Maltreatment, Borderline Personality Features, and Coping as Predictors of Intimate Partner Violence. Interpersonal Violence, 36(13-14), 6693-6721.
VandenBos, Gary R. 2007. APA dictionary of psychology. Washington, DC: American Psychological Association.
Learn MoreOrtoreksiya Nevroza
Kültürler, alışkanlıkları, yaşam stilleri, ve buna bağlı olarak beslenme alışkanlıkları hızla değişiyor. Yeme bozukluklukları başlangıçta yalnızca sanayileşmiş ülkelerde görülen bir durumken, son yıllarda Batılı ‘ideal kadın/erkek’ imajına aşina olan tüm kültürlerde giderek daha fazla gözükmeye başlanmış bulunmaktadır.
‘Ortoreksiya Nervoza’ (ON), Bratman tarafından ilk kez 1997 yılında tanımlanmıştır. ON, ‘’Tipik olarak çok kısıtlayıcı olan ve kilo vermekten çok sağlıklı yaşama odaklanan, sağlıklı veya ‘saf’ bir diyet yemeye yönelik saplantılı bir endişe hali’’dir (APA, 2007). Bratman ise ON’yi sağlıklı ve uygun gıda tüketimine yönelik patolojik bir saplantıyı tanımlamak için kullanmıştır. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları her zaman patolojik değildir, fakat kişinin sağlıklı beslenmekle aşırı ilgili olması, bu uğraşlarda fazlasıyla zaman harcaması ve bunun sonucunda ise günlük yaşamında işlev bozukluğu yaşaması; kişilikle bağlantılı bir bozukluk olarak değerlendirilebilir. Bu davranışa sahip olmak, kişilerin sadece ‘sağlıklı’ yeme takıntısı olmaları ile ilgili değil, aynı zamanda besinlere karşı belirli bir tutuma sahip olmaları (ör. Sadece yerel olan besinleri tüketme) , yemeklerini belirli bir prosedür doğrultusunda hazırlamaları (ör. sadece seramik ve ahşap üzerinde sebzeleri kesme), ve bazı besinlerden (zararlı olduklarını düşündükleri; ör. Yumurta, süt) kaçınmaları anlamına da gelir. Bu durumda genelde düşük kalori alınımına ve yetersiz beslenme durumuna yol açabilir. İnsanlar arasında ortoreksiya nervoza’nın yaygınlık oranı erkeklerde kadınlara oranla daha fazladır. (11.3%’e 3.9%).
Kişinin çok fazla zamanını alan günlük ‘diyetin’ konfigürasyonu 4 aşamaya ayrılabilir;
- Gün içerisinde veya sonraki gün ne yenileceği hakkında endişe duyma ve düşünme
- Her bir bileşenin/besinin kapsamlı ve aşırı kritik bir şekilde edinilmesi
- Sağlık açısından herhangi tehlikesi olmayan tekniklerin ve prosedürlerin mutfakta hazırlanması (sebzeleri belirli bir yüzey üzerinde kesme)
- Önceki üç aşamanın uygun şekilde uygulanmasına dayanan bir tatmin, rahatlık ya da suçluluk duygusu.
Bu 4 aşamadan herhangi birini yerine getirilmediyse genelde kişide suçluluk duygusu ve ihlal için endişe ortaya çıkacaktır. (Brytek-Matera, 2012 ,s. 56).
Yapılan tüm çalışamalar sonucunda birincil tanı kriterleri olarak aşağıda yer alan kriterler belirtilmiştir;
- Sağlıklı beslenme ile ilgili saplantılı veya patolojik meşguliyet
- Kendi kendine empoze edilen beslenme kurallarına uymamanın duygusal sonuçları (sıkıntı, endişe, suçluluk hali)
- Yetersiz beslenme ve kilo kaybının yanı sıra yaşamın ilgili alanlarında psikososyal bozukluklar. (Cena ,2018)
Ortoreksiya Nervoza yeni bir terim olduğu için, evrensel olarak kabul edilmiş bir tanımı veya geçerli bir tanı kriteri yoktur. Bu davranış DSM-IV-TR’de ve ICD-10’da da mevcut değildir. ON’nin ayrı bir bozukluk mu yoksa diğer yeme bozukluklarının bir biçimi mi veya OKB bozukluk mu olduğunu konusunda bazı tartışmalar vardır.
Yazar:
Psikolog Şeyma Soyal
Referanslar:
Matera-Brytek, A. (2012). Orthorexia nervosa- an eating disorder, obsessive-compulsive disorder or disturbed eating habit?. Archives of Psychiatry and Psychotherapy, 1:55-60.
Aksoydan, E., & Camci, N. (2009). Prevalence of orthorexia nervosa among Turkish performance artists. Eating and Weight Disorders – Studies on Anorexia, Bulimia and Obesity, 14(1), 33–37. https://doi.org/10.1007/bf03327792
Cena, H., Barthels, F., Cuzzolaro, M., Bratman, S., Brytek-Matera, A., Dunn, T., Varga, M., Missbach, B., & Donini, L. M. (2018). Definition and diagnostic criteria for orthorexia nervosa: a narrative review of the literature. Eating and Weight Disorders – Studies on Anorexia, Bulimia and Obesity, 24(2), 209–246. https://doi.org/10.1007/s40519-018-0606-y
Arusoglu, G., Kabakci, E., Koksal, G., & Kutluay Merdol, T. (2008). Orthorexia Nervosa and Adaptation of ORTO-11 into Turkish. Turkish Journal of Psychiatry, 19(3).
Learn MoreEbeveynlere Öneriler
Okulların kapanması ile birlikte yaz tatiline başlamak bazen ebeveynlerin kafasında soru işaretleri
oluşturabiliyor. ‘’Çocuğum ile ne gibi aktiviteler yapabilirim?’’ , ‘’Okul olmadan nasıl bir düzen
oluşturabilirim?’’, ‘’Rutinimi nasıl düzenleyebilirim’’ ve daha fazlası. Bazen çocuklarımız için aktivite
bulmakta ve rutin oluşturmada zorlanabiliyoruz.
Çocuğunuz için verimli bir yaz tatili nasıl olabilir?
- Program Oluşturun: Yaz tatili programı oluştururken çocuğunuzun ihtiyaçları ve isteklerini göz
önünde bulundurabilirsiniz. Bu programı kendisine de danışarak beraber hazırlayabilirsiniz.
Nelere ilgi alanı var? Nelere yatkın? Spor mu yoksa sanat veya bilim faaliyetleri mi yapmak
istiyor?. Bu gibi soruları göz önünde bulundurup, ve çocuğunuzun ilgisini saptayıp ortak kararla
bir program oluşturabilirsiniz. - Sosyalleşmelerine Yardımcı Olun: Çocuklar küçük yaştan itibaren sosyalleşmeye başlarlar ve
uygun bir sosyalleşme ortamında bulundurmak çocuklarınızın için yaz tatilinde güzel bir fırsat
olabilir. Akranlarının bulunduğu, daha çok dışarda olan aktivitelere öncelik vermek çocuğunuzun
sosyalleşmesine yardımcı olabilir. Ek olarak, doğada bulunmak çocuklarınızın gelişimi açısından
iyi olabilir. Araştırmacılar ‘’düzenli ve olumlu doğa deneyimlerinin, doğada kendini rahat
hissetme, doğada yaşayan canlılarla empati kurarak büyümenin, küçük çocuklarda doğa
sevgisinin gelişimi için önemli faktörler’’ olduğunu belirtmişlerdir (Chawla, 2007). Bu nedenle,
büyük parklar ve doğa ile iç içe olabileceğiniz mekanları tercih etmek çocuğunuzun dışarıyı
deneyimlemesi ve öğrenmesi için olanak sağlayabilir. - Teknolojik Aletlerin Kullanımını Azaltın: Her ne kadar dışarıda yapılan aktiviteler çocuklar için iyi
olsa da, bazı durumlarda ebeveynler olarak bunu her zaman sağlayamayabiliyoruz. Bu gibi
durumlarda çocukların genelde yönlendiği şey televizyon veya tablet olabiliyor. Şu anki
zamanda teknolojik aletleri tamamıyla kesmek ve yasaklamak – oynayan çocuk için- çok zor
olabiliyor. Bu sebeple temelli kesmek yerine minimum seviyeye indirmek sağlıklı olabilir. Ev
içerisinde görsel veya yazılı olarak bir aktivite programı oluşturabilirsiniz. Bu durumda çocuğun
ilgisi ve alakasını tabletten başka aktivitelere çekebilirsiniz.
Çocuklar için Unicef’in hazırlamış olduğu aktivite önerileri;
Dışarı Aktiviteleri;
- Bisiklet Sürmek
- Piknik Yapmak
- Parkta Akranlar ile Buluşmak
- Arka bahçede veya uygun bir alanda kamp yapmak
- Beraber Sebze veya Meyve Ekmek
- Yakınlarda Bulunan Deniz Kenarına Gitmek
- Havuza Gitmek
- Uçurtma Uçurtmak
- Sinemaya Gitmek
Ev İçerisinde Yapılabilecek Aktiviteler; - Dondurma yapmak
- Çocuklar için bilimsel deneyler yapmak, https://www.sciencekids.co.nz/experiments.html.
(bağlantıdan önerilere göz atabilirsiniz.) - Çiçek dürbünü yapmak. (Youtube da bulabilirsiniz)
- Kuş Besleyici yapmak, (Youtube da bulabilirsiniz.)
- El yapımı oyun hamuru yapmak, https://www.hurriyet.com.tr/aile/evde-oyun-hamuru-nasilyapilir-405230.
- Birlikte yapboz yapmak.
- Deniz kenarından veya başka bir yerden bulduğunuz taşları boyama
- Son olarak video yapabilirsiniz 🙂 Hem evde hem dışarıda çocuğunuz ile birlikte doğayı
kaydedebilir, yaptığınız aktiviteleri çekebilir ve çocuğunuzun aktör veya aktris gibi kamera
karşısında yaptıklarınızı göstermesini kaydedebilirsiniz. Sonrasında bakmak ve izlemek
eğilenceli bir anı olabilir.
Ek olarak aşağıda sol tarafta yer alan
aktivitelere de göz atmayı unutmayınız 🙂
Yazar: Psikolog Şeyma Soyal
Referanslar;
https://unicefkidpower.org/summer-activities-kids/
Chawla, L. 2007. Childhood experiences associated with care for the natural world: A theoretical
framework for empirical results. Children Youth and Environments. 17(4), 144-170
Ceylan, M. 2019. DOĞA ETKİNLİKLERİNE KATILAN ÇOCUKLARIN “DOĞA” KAVRAMINA İLİŞKİN
METAFORİK ALGILARININ İNCELENMESİ. İnönü Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri
Dergisi (İÜBESBD). 6(2),38-48.
https://tr.pinterest.com/pin/23081016827028382/
https://tr.pinterest.com/pin/14284923806188745/
https://tr.pinterest.com/pin/19773685855028645/
Sınırda Kişilik Bozukluğu
Borderline (Sınırda) kişilik bozukluğu; dürtü kontrolünde, duygulanım düzenlenmesinde, kişilerarası ilişkilerde ve kendilik imajında yaygın bir modeli ile karakterizedir. Bu kişilik bozukluğuna sahip olan bireylerde, üzüntü, bazen öfke, panik, utanç, kronik boşluk ve yalnızlık duygularını içeren bir dizi yoğun duygulanım vardır. Sınırda Kişilik Bozukluğunun tanısının konulabilmesi için DSM-5 te yer alan Sınırda Kişilik Bozukluğu tanı kriterlerinden beş (ya da daha çoğu) karşılanması gerekir.
BPD’li hastaların en ayırt edici özellikleri, reddedilmeye karşı aşırı duyarlılıkları ve beklenen terk edilmeyle ilgili korku dolu meşguliyetleridir. Bozukluğu olan hastalar, gerçekten “umursadığına” inandıkları birine bağlı hissetmedikçe hayatlarının yaşamaya değer olmadığını düşünürler, ancak “ilgili” algıları genellikle gerçekçi olmayan düzeyde erişilebilirlik ve doğrulama içerir. Bu tür ilişkiler içinde, ilk idealleştirme, reddedilme algılandığında çarpıcı biçimde devalüasyona kayabilir. Bu harici “bölünmeye” ek olarak, BPD’li hastalarda tipik olarak dahili bölünme vardır.
Birçok BPD vakası başlangıçta depresyon veya bipolar bozukluk olarak yanlış teşhis edilir. Bu, BPD’yi bu tür duygudurum bozukluklarından ayırt etmenin genellikle zor olmamasına rağmen gerçekleşir. Majör depresif bozukluktan farklı olarak, BPD’li hastalarda depresif dönemler boşluk, utanç ve uzun süredir devam eden olumsuz bir kendilik imajı ile belirgindir. Bipolar bozukluğu olan hastalardan farklı olarak, BPD’li hastalar reddedilmeye son derece duyarlıdır ve mani veya sevinç dönemleri yoktur.
Bu bireyler, çok yönlü duygusal acılarının genel derecesi ile diğer gruplardan ayırt edilebilirler. Genel popülasyonun yaklaşık %1-2’sini etkiler. Borderline kişilik bozukluğu genellikle ergenlik ve genç erişkinlik döneminde ortaya çıkar.
BPD, genetik faktörlerle ilişkili varyansın %42 ila 68’i ile önemli ölçüde kalıtsaldır. Bozukluğun tüm ana bileşenlerinin (örneğin, kişilerarası aşırı duyarlılık, duygusal düzensizlik ve dürtüsellik) benzer şekilde ailelerde izlendiği gösterilmiştir. Çevresel etkiler de bozukluğun oluşmasında önemli görünmektedir; güvensiz bağlanma, çocuklukta ihmal veya travma ve aile içi evlilik veya psikiyatrik sorunlar, kabul edilen risk belirteçleridir.
Psikolog Şeyma Soyal
Referanslar;
Gunderson, J. G. (2011), Borderline Personality Disorder. The New England Journal of Medicine, 364:2037-42.
Lieb K., Zanarini M. C., Schmahl, C., Linehan M. M., & Bohus, M. (2004), Borderline Personality Disorder. 364: 453-61.
Learn MoreSınav Kaygısı ve Öneriler
Sınav Kaygısı Nedir?
Sınav kaygısı; ‘’ öncesinde öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygı olarak tanımlanır’’ (May, n.d). Kaygıya bağlı olarak kişi olumsuz sonuçlar/ belirtiler yaşayabilir.
Sınav Kaygısı Yaşıyor Muyum?
Sınav kaygısı yaşayan kişinin başarısında gözle görülür bir düşüş vardır. Genellikle; ders çalışmayı ertelerler ve sınav konusunda konuşmayı, soru sorulmasını istemezler. Dikkatlerini toplamakta güçlük çeker ve odaklanmada sıkıntı yaşayabilirler. Ek olarak, bedensel yakınmalar olabilir (mide bulantısı, terleme, iştahsızlık gibi).
Olumsuz otomatik düşünceler sınav kaygısının oluşması için etkili olabilir. ‘’Sınavlar neden var?’’, ‘’ Bu bilgiler işime yaramaz’’, ‘’ Ben zaten bu konuları hiç anlamıyorum’’, ‘’Çok fazla konu var, hepsiyle nasıl baş edeyim’’ gibi düşünceler sıklıkla öğrencilerde gözlemlenir.
Kaygıyla baş etme yolları;
İlk olarak olumsuz otomatik düşünceleri alternatifleriyle değiştirebilirsiniz. ‘’Bu sınavda başarısız olmam her zaman olacağım anlamına gelmez’’, ‘’ zamanı kendi yararıma kullanmak benim elimde’’, ‘’ Yeterli zamanım olmasa bile bunu en etkili nasıl kullanabilirim’’ gibi düşünceler kaygıyla başa çıkma için alternatif olabilir.
Yukarıda belirttiğim olumsuz otomatik düşünce alışkanlıklarınızı farklı bir gözle yeniden değerlendirebilirsiniz. Buna ek olarak, nefes alma egzersizleri, gevşeme egzersizleri de ara ara yapabilirsiniz. Amaç kaygıyı bastırmak değil, onu tanımaya ve sonrasında kabul etmeye çalışmak olmalı.
Sınav öncesinde beslenme ve uykuya dikkat edilmelidir. Uyku düzeninizin oluşması için günlük 7-8 saat uyuma konusunda kendinizi programlayabilirsiniz. Ek olarak, sağlıklı ve sizleri mutlu eden besinler tüketebilir ve uygun zamanlarda hobileriniz varsa, onları yapabilirsiniz.
Sınav günü ise son ana kadar çalışmak yerine, sınavdan önce gevşeme/nefes egzersizleri yapabilirsiniz. Bu tarz teknikler kaygınızı azaltmaya yardımcı olabilir. Kontrolün sizde olduğunu hatırlayın ve yukarıda belirttiğim alternatif düşünceleri pratik yapın.
Ebeveynler için Öneriler;
Ebeveyn sınırlarının farkında olup ona göre davranmalıdır. Çocuğuna güven vermeli, ilgi göstermeli, ve sorumluluk vermelidir. Özellikle sınav ile alakalı konuşmalarda dikkatli davranmalı, ve akranlarıyla karşılaştırmaktan uzak durmalıdır. Düşünce ve duygu paylaşımı önemli bir rol oynar. Sınavı hem kendisi hem de karşısında ki için çok yüceltmemelidir ve yüreklendirci bir şekilde davranmalıdır.
Psikiyatrik destek gerekli mi?
‘’ Bir ruhsal bozukluk ortaya çıkmışsa (depresyon, anksiyete bozukluğu, uyku bozukluğu. vs. Ruhsal belirtilerden dolay işlevselliğinin bozulması, kaygıyla başa çıkmak için uygun olmayan yollar kullanma, davranış bozukluklarının görülmesi psikiyatrik destek gerektiğinin başlıca göstergeleridir.’’ (May, n.d.)
Referanslar;
Türkiye Psikiyatri Derneği. ‘’Sınav Kaygısı’’ . Erişim: 26 Mayıs 2022. https://psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/13/sinav-kaygisi.
Memorial. ‘’ Sınav Stresiyle Başa Çıkmak İçin 6 Kural’’. Erişim: 27 Mayıs 2022. https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sinav-stresiyle-basa-cikmak-icin-6-kural.
Learn MoreALEKSİTİMİ
Aleksitimi sözcüğünün kökeni Yunanca’ya dayanmaktadır. Yunanca’dan dilimize “duygular için söz yokluğu” şeklinde çevirilmiştir (Dereboy, 1990). Psikosomatik kuramcılar tarafından ortaya atılan aleksitimi başlarda, fizyolojik bir neden dayanmayan psikolojik belirtilerin açıklanması amacıyla kullanılmıştır (Blanchar, Arena ve Pallmayer, 1981). Fakat ilerleyen zamanlarda aleksitiminin sadece psikosomatik durumlara özgü olmadığı, sağlıklı bireylerde de sıkça görüldüğü gözlemlenmiştir. İlk defa 1972 yılında Sifneos bir konferansta bu tür duygusal durumları anlatmak için aleksitimi sözcüğünü kullanmıştır (Şaşıoğlu, Gülol ve Tosun, 2014).
En basit şekli ile duyguların fark edilmesi, tanınması, ayırt edilmesi ve ifade edilmesinde güçlükler yaşanması şeklinde tanımlanabilmektedir (Koçak, 2003). Taylor (1984) ve Sifoneos’a (1998) göre aleksitimi bir hastalık değil, kişilikle ilgili bir bileşendir. Psikoloji literatürüne Sifoneas tarafından katılan bu kavram, düşlem ve fantezi dünyasındaki kısıtlılık, duygusal ve fizyolojik tepkileri ayırt etmede yetersizlik, düşünceleri fark etmede zorluklar ve duyguların ifade edilmesinde, duyguların tanımlanmasında güçlükler şeklinde tanımlanabilir (Sifoneos, 1996). Aleksitimik hastalarla ilerletilen psikoterapilerin, klinisyenler için genellikle zorlayıcı olduğu görülmüştür (Ogrodniczuk, Piper, Joyce ve Abbass, 2009).
Yapılan araştırmalarla aleksitiminin psikolojik sıkıntıların aksine kişilik özelliği olduğu ile ilgili bulgular bulunmuştur. (Salminen, Saarijarvi, Aairela ve Tamminen, 1994). Tanısal olarak hala belirli bir tanımlaması bulunmayan aleksitiminin, tedavi sürecinin nasıl işleyeceği de tartışmalar arasında yer alıyor. Farmakolojik tedaviden psikoterapiye uzanan geniş tedavi skalası bulunan aleksitiminin grup terapisi ve BDT ile tedavi edilebilir (Şaşıoğlu, Gülol ve Tosun, 2014).
KAYNAKÇA
Blanchard, B.E ., Arena,J.G. ve Pallmeyer, J.P. (1981). Psychosometrik Properties Of a Scale to Measure Alexithymia. Psychother Psychosom, 35, 67-71.
Dereboy, Y.F (1990). Aleksitimi öz bildirim ölçeklerinin psikometrik özellikleri üzerine bir çalışma. Ankara: H.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi.
Koçak, R. (2003). Üniversite öğrencilerinde aleksitimi ve yalnızlığın bazı değişkenler açısından karşılaştırılması ve aralarındaki ilişkinin incelenmesi. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 11 (19), 15-24.
Ogrodniczuk JS, Piper WE, Joyce AS ve Abbass AA. (2009). Alexithymia and treatment preferences among psychiatric outpatients. Psychother Psychosom, 78:383-384.
Sifneos, P. E. (1996). Alexithymia: past and present. Am JPsychiatry, 153:137-142.
Şaşıoğlu, M., Gülol, Ç. ve Tosun, A. (2014). Aleksitimi: tedavi girişimleri. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 6(1): 22-31.
Learn MoreTravma Ve Limbik Sistem
Travma ve Limbik Sistem
Limbik Sistem Nedir?
‘Limbik Sistem’ terimi Paul Borca tarafından tanıtılmıştır. Günümüzde sistemin yapıları; hipotalamus, hipokampus, amigdala ve septal çekirdek içermektedir. Bu yapılar büyük ölçüde birbirlerine bağlıdır ve kendi örtüşen işlevleri vardır. Yapılar; hafızamızdan, duygularımızdan, duygusal öğrenmemizden ve davranışımızdan, ayrıca motivasyondan sorumludur.
Travma ve Limbik Sistem
Travmalar, özellikle çocukluk çağı, psikiyatrik durumlar için önemli bir risk faktörüdür. Yapılan araştırmalarda, travmanın etkilerine limbik sistemin aracılık ettiği varsayılmaktadır. Bunun yanı sıra, limbik sistemi oluşturan yapıların işlevini yitirmesi veya bir travmaya bağlı olarak zarar görmesi sonucunda, kişinin yaşamını ciddi anlamda etkileyebilecek rahatsızlıklar meydana gelebilir.
Limbik sistem içerisinde yer alan ‘amigdala’; hafıza, duygu, tehdit algısı ve korku öğrenmede önemli rol oynar. Gelen bir uyaranın bir tehdit oluşturup oluşturmadığının ilk yorumunu yapar ve duyusal uyaranları hormonal ve duygusal sinyallere dönüştürerek duygusal tepkileri başlatır. ‘Travma Sonrası Stres Bozukluğu’ (TSSB) kriterlerini karşılayan olgularda travmayla ilişkili herhangi bir duyusal uyaranda amigdala duyarlılığının arttığı gözlemlenmiştir.
Buna ek olarak, yapılan başka bir araştırmada, TSSB ye sahip olan kişilerde, travmalar hatırlandığı zaman, sağ amigdala aktivasyonu, zararsız bir uyaranın bir tehdit olarak yanlış yorumlamasına neden olabilir. Bu durum uygun olmayan dövüş/kaç/donma tepkilerini hızlandırdığını öne sürülmüştür. Bunun sonucu olarak; sistemin küçük tahrişlerden kalıplaşmış, bütüncül bir şekilde tepki vermesine neden olarak deneyimden öğrenmeyi engelleyebilir.
‘Hipokampus’, limbik sistemin içerisinde yer alan bir diğer yapıdır. Bellek ve öğrenme için önemli bir yapı olan hipokampüs, düzgün çalışmaması veya travmalara bağlı darbelere maruz kalması, kısa süreli hafızanın zedelenmesine neden olabilir. Bu durum eski anıların ve uzun süre önce öğrenilmiş şeylerin hafızada tutulmasına rağmen kısa süre önce yaşanan şeylerin hafızada tutulamamasına yol açabilir. Uzun süre strese maruz kalma durumunun hipokampuse zarar verdiği açıklanmıştır. Erken istismar ve ihmalin hipokampusun olgunlaşmasını önemli ölçüde etkilediğine dair kanıtlar sunulmuştur. Bu da bu tür travmatik geçmişleri olan çocukları tehlike ve tehdit yönünde duyusal girdileri yanlış yorumlaya karşı savunmasız hale getirebilir.
Travmanın limbik sistemle ilişkisi sadece yukarıda açıklamış olduğum amigdala ve hipokampüsle değil, diğer yapılarla da alakası olduğu farklı makalelerde incelenmiş ve açıklanmıştır.
Referanslar
Usta, B. Ş. (2022, March 28). Limbik Sistem. Medicana Hastaneler Grubu. https:// www.medicana.com.tr/saglik-rehberi-detay/15395/limbik-sistem
Gul,I. G., Eryılmaz, G. (2015). Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Nörobiyolojisi: Bir Gözden Geçirme. Klinik Psikiyatri, 18:71-79.
de Souza Queiroz, J., Etain, B., Boisgontier, J., Poupon, C., Duclap, D., D´Albis, M., Daban, C., Handami, N., Cabon, C., Delavest, M., Bellivier, F., Leboyer, M., Chantal, H., & Houenou, J. (2015). The Effects of Childhood Trauma On Limbic Structure and Connectivity: a Multimodal MRI Study in Healthy Subjects. European Psychiatry, 30, 77. https://doi.org/10.1016/s0924-9338(15)30066-3
Chow, Y., Masiak, J., Mikołajewska, E., Mikołajewski, D., Wójcik, G. M., Wallace, B., Eugene, A., & Olajossy, M. (2018). Limbic brain structures and burnout—A systematic review. Advances in Medical Sciences, 63(1), 192–198. https://doi.org/10.1016/j.advms.2017.11.004
Van der Kolk, B. A. (2003). The neurobiology of childhood trauma and abuse. Child and Adolescent Psychiatric Clinics of North America, 12(2), 293–317. https://doi.org/10.1016/ s1056-4993(03)00003-8
Learn MoreSEYİRCİ ETKİSİ
Sende Bir Seyirci Misin?
1964 yılında Kitty Genovese gece işten eve gelirken W. Moseley tarafından halka açık ortamda bıçaklanacak öldürüldü. Bu saldırıya tanıklık eden 37 kişi vardı, ancak başkaları müdahale eder düşüncesi ile yardım eden olmadı. ‘Seyirci Etkisi’ terimi, bu olay üzerine sosyal psikolojide yerini aldı.
Seyirci Etkisi Nedir?
Seyirci etkisi, insanların acil durumlarda, özellikle diğer insanlarla aynı ortamda bulunulduğunda, ihtiyaç duyulan yardımı sağlayamadığı bir fenomendir. Kritik bir durumda pasif seyirciler bulunduğunda, bireyin yardım etme olasılığı azalır. Hem teorik hem de pratik anlamda, seyirci etkisi, yardım etme davranışını anlamamızda giderek daha önemli bir rol oynamıştır.
Latane ve Darley (1970) seyirci etkisini daha iyi anlamamız için beş aşamalı bir psikolojik süreç modelini öne sürmüştür. Bir seyirci herhangi bir acil duruma müdahale etmeden önce bu beş aşamalı bir karar verme sürecinden geçer.
Müdahalenin gerçekleşmesi için, seyirci olan kişinin;
- Kritik bir durumu fark etmesi
- Durumu acil bir durum olarak yorumlaması
- Bir kişisel sorumluluk duygusu geliştirmesi
- Gerekli yetkiye sahip olduğuna inanması
- Yardımcı olmak için bilinçli bir karar varması gerekmektedir.
Beş aşamalı psikolojik sürece ek olarak, Latane ve Darley (1970), bu dizinin tamamlanmasına müdahale edebilecek üç farklı psikolojik süreç tanımlar;
- Sorumluluğun Dağılması: Bir olaya tanıklık eden insan sayısı ne kadar çok olursa, bir birey yardım etmek için o kadar az kişisel bir sorumluluk hisseder. Kişi, bu kadar çok insan tanıklık ederken, yardımın zaten yolda olduğunu veya başka birinin yardım çağırdığını varsayabilir ve bu sebeple yardım etmeyebilir.
- Değerlendirme Kaygısı: kişi, hareket ederken başkalarının tarafından yargılanma korkusu yaşayabilir. Bireyler gözlemlendiklerini hissettiklerinde hata yapmaktan veya yetersiz davranmaktan korkabilirler, bu da onların kritik durumlara müdahale etme konusunda daha isteksiz hale getirebilir.
- Çoğulcu Cehalet: Son süreç, belirsiz bir durumu tanımlarken başkalarının açık tepkilerine güvenme eğiliminden kaynaklanan çoğulcu cehalettir. İnsanların acil bir durumu değerlendirmek için başkalarına baktığı fikrini yansıtır. Eğer etrafta bulunan insanlar sadece duruyor ve sakin görünüyorlarsa, olası yardımcılar durumun belki de gerçektem acil bir durum olmadığı sonucuna varabilirler. Bir havalandırmadan çıkan duman, yanan bir yangını değil, sadece sisli bir havalandırmayı gösterebilir.
Yazar: Psikolog Şeyma Soyal
Referanslar;
. Ruhl , C. (2021, April 20). Kitty Genovese. Simply Psychology. www.simplypsychology.org/Kitty- Genovese.html
. Fischer, P., Krueger, J. I., Greitemeyer, T., Vogrincic, C., Kastenmüller, A., Frey, D., Heene, M., Wicher, M., & Kainbacher, M. (2011). The bystander-effect: A meta-analytic review on bystander intervention in dangerous and non-dangerous emergencies. Psychological Bulletin, 137(4), 517–
537. https://doi.org/10.1037/a0023304
. Garcia, S. M., Weaver, K., Moskowitz, G. B., & Darley, J. M. (2002). Crowded minds: The implicit bystander effect. Journal of Personality and Social Psychology, 83(4), 843–853. https://doi.org/ 10.1037/0022-3514.83.4.843
. VandenBos, Gary R. 2007. APA dictionary of psychology. Washington, DC: American Psychological Association.
Learn MoreKlasik Koşullanma Perspektifi Üzerinden Fobiler
‘Klasik Koşullanma’, Rus fizyolog Ivan Pavlov tarafından keşfedilmiş ve psikolojideki ‘davranışcı yaklaşımını’ etkilemiştir. Amaç organizmaların doğal uyarıcılara verdiği doğal tepkileri, yapay uyarıcılara da verip vermediğini denemek için yapılan deneyler bütünü ve çevresel bir uyaran ile doğal olarak oluşan bir uyaran arasındaki ilişkiler yoluyla ortaya çıkan bir öğrenme sürecidir. Klasik koşullanma terimini daha iyi anlamak için çoğu kişinin aşina olduğu ‘Pavlov’un köpeği’ deneyine göz atalım;
Tüm köpekler kendileri için doğal bir uyarıcı olan ete karşı doğal bir tepki vermektedirler. Salyalar ise Köpeklerin doğal tepkisidir. Klasik koşullanmada ilk olarak köpeğe doğal uyarıcı olarak et verilir. Bu doğal uyarıcı karşısında köpek, salyasını vermektedir. Pavlov ikinci adımda ise köpeğe doğal uyarıcı olan et verirken bunun yanında da yapay uyarıcı olan zili çalmaya başlamıştır. Bu durum bir süre devam edince, köpek zil çalınca kendisini et verileceğini öğrenmiş, yani bu duruma koşullanmıştır. Pavlov bir süre sonra köpeğine et vermeyip sadece zil çalmıştır ve köpeği tekrar salya tepkisi vermiştir. Böylece köpeklerin koşullanma yolu ile yapay uyarıcılara da tepki verdiğini saptamıştır.
Klasik Koşullanmanın fobilerimiz üzerinde bir etkisi var mı?
Klasik koşullanma, fobileri hem daha iyi anlamamızda hem de tedavi sürecinde kullanılır. Fobiler, bir objeye veya duruma karşı geliştirdiğimiz ‘aşırı’ ve ‘mantıksız’ korkularımızdır. Daha az uyarlanabilir fobiler, orantılı bir tehlikenin olmadığı durumlarda nesnelere veya durumlara karşı korkunun aşırı tezahürleridir.
Fobik tepkilerin bir açıklaması olarak koşullandırma, Watson ve Rayner’ın (1920) daha önce nötr olan bir uyarana karşı caydırıcı ve kaçınmacı tepkilerin öğrenilebileceğini gösteren ünlü gösteriminden doğdu. Bu iki isim, İnsanlarda korku tepkisinin klasik koşullanma yoluyla öğrenilip öğrenilemeyeceğini incelemek için bir laboratuvar deneyi gerçekleştirdi. Bu deney, insanlarda klasik koşullanma süreci yoluyla bir korku tepkisinin uyarılabileceğini gösterdi.
Buna ek olarak, Little Albert (Küçük Albert) deneyinde de benzer objelere korku geliştirilebileceği öne sürüldü. Küçük Albert başlangıçta beyaz bir fareden hiç korkmamış; ancak fare tekrar tekrar yüksek, korkutucu seslerle eşleştirildikten sonra, fare oradayken Albert ağlamıştı. Çocuğun korkusu diğer bulanık beyaz nesnelere de genelleşmiştir ve Albert artık sadece fareden değil başka bir ‘beyaz’ ve ‘tüylü’ bir nesne ile karşılaştığı zaman korku duymuş ve ağlamaya başlamıştır.
Watson’ın kendisi tutarlı bir fobi edinme teorisi formüle etmemiş olsa da, çalışmadan çıkan sonuç, aşırı ve kalıcı korkunun (yani bir fobinin), bazı korku uyandıran veya travmatik olaylara zamansal yakınlıkta bir uyaran deneyimlenmesi yoluyla kazanılabileceğiydi. Bu deney bizlere fobilerin nasıl klasik koşullanma üzerinden inşaa edilebileceğini sunuyor. Daha sonra yapılan araştırmalarda ise ‘’Klinik hastalarının büyük bir çoğunluğunun, fobilerin doğrudan koşullandırma deneyimlerine atfettiklerini buldular’’ (Hofmann et al., 1995, p. 567).
Fobilerin oluşumunu sadece klasik koşullama ile açıklamak doğru değildir. Ancak, bizlere fobiler açısından farklı bir perspektif sunabilir.
Referanslar;
Wikipedia contributors. (2016, April 7). Klasik koşullanma. Vikipedi. https://tr.wikipedia.org/wiki/ Klasik_ko%C5%9Fullanma
Field, A. P. (2006). Is conditioning a useful framework for understanding the development and treatment of phobias? Clinical Psychology Review, 26(7), 857–875. https://doi.org/10.1016/ j.cpr.2005.05.010
Coelho, C. M., & Purkis, H. (2009). The Origins of Specific Phobias: Influential Theories and Current Perspectives. Review of General Psychology, 13(4), 335–348. https://doi.org/10.1037/ a0017759
Hoffman, S. G., Ehlers, A., & Roth, W. (1995). Conditioning theory: a model for etiology of public speaking anxiety? Behav. Res. Ther., 33(5), 567-571.
Learn MoreKADINA YÖNELİK ŞİDDETTE AİLE VE TOPLUM ETKİSİ
Kadına yönelik şiddet, kadınlara uzun ve kısa vadede psikolojik, fiziksel, ekonomik her açıdan hasar veren, günden güne artan zarar verici bir eylemdir. Bu noktada, kadına yönelik şiddetin aile dinamikleri ve toplumla ilişkisine bakmak bu şiddet türünü anlamamızı sağlayacaktır. Şiddet, toplumsal olarak aile içinde yaşanan mahrem olarak algıladığından kadın bu sorunu en yakın kişilere bile aktarmaktan çekinmekte ve bilinmesini istememektedir. Aile içinde ortaya çıkan şiddete toplum içerisinde yer alan kişiler çoğunlukla yardım etmek yerine “kol kırılır, yen içinde kalır” gibi kalıplaşmış düşüncelerle aile birliğinin sürdürülmesi adına ya kadın suçlanmakta ya da sessiz kalınması önerilmektedir (Sabit, 2019).
Klasik modernleşme teorilerinin iddia ettiği gibi toplumların ekonomik refah düzeyleri ve bireylerin eğitim seviyeleri arttıkça toplumsal sorunlar da ortadan kalkacak tarzında yaklaşımın çok da doğrulanmadığı görülmektedir. Artan refaha ve eğitim olanaklarına rağmen gerek ülkemizde gerekse dünyada en önemli toplumsal sorunlardan biri olan şiddetin neden var olmaya belki de artarak var olmaya devam ettiği cevap verilmesi gereken önemli bir soru olarak insanlığın önünde durmaktadır. Bu noktada, bu soruya verilebilecek bir cevap arayışı içerisinde, toplumda bireylerin eşyaya ve olaylara bakış açısını ve dolayısıyla da tutumlarını şekillendiren ve karşılaştıkları somut durumlar karşısında verdikleri tepkilerin neler olabileceğini düzenleyen kültürel kalıpların araştırılması yararlı olacaktır (Özer, 2012).
Diğer taraftan Psikanalitik kuram kadına yönelik şiddet uygulayan bireylerin bazı kişisel bozuklukları ve ruhsal hastalıkları bulunabileceğini belirtmektedir. Örneğin, Psikanalitik kurama göre şiddet içeren eylemlerde bulunanlar, toplumdaki diğer insanlardan farklı olan hasta bireyler olarak kabul görmektedirler. Psikanalitik kuram erkeğin şiddete daha fazla eğilimli olmasını her ne kadar kişisel özellikler, bedensel ve ruhsal hastalıklarla ilişkilendirse de bu bakış açısından dolayı çok fazla eleştiri almaktadır (İskoçya, Kadına Yardım Raporu, 2016). Zira erkek zihinsel olarak hasta kabul edildiğinde neden eşi ya da partneri dışında kimseye saldırmadığını kuram açıklayamamaktadır. Sosyal öğrenme kuramına ve feminist bakış açısına göre, insanlar toplumun normlarını, kurallarını, o topluma uygun bireyler olmayı toplum içerisinde sosyalleşerek öğrenirler. Ailede anne ve baba çocuklara rol model olarak toplumu çocuklarına aktarırlar(Akçıl ve Gedik, 2020).
Bu teorilerden de anlaşılacağı üzere, kadına yönelik şiddeti etkileyen en önemli faktörler arasında aile ve toplum gelmektedir. Sonuçta, şiddeti önlemek için hepimizin yapması gereken şey, aileyi bilinçlendirmek ve yaşadığı toplumun düşünce kalıplarını kırmaya çalışmak olmalıdır.
KAYNAK:
- Akçıl, B. ve Gedik, E.(2020). Çalışan bekâr kadınların şiddet algısı: Yozgat örneği. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 63, 228-245
- İskoçya Kadına Yardım Raporu. (2016). Theories used to explain male violence against women partners and expartners, Scottish Women’s Aid Raporu. http://www.scotland.gov.uk/Resource/Doc/925/0063072.pdf
- Özer, H. (2012). Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde Aile Temi Üzerinden Türk Modernleşmesinin Seyri, Turkish Studies – International Periodical For The Languages, Literature And History Of Turkish Or Turkic Volume 7/4, Fall 2012, P. 2533-2546
- Sabit, S. (2019). Partneri tarafından şiddet görmüş kadınların, şiddet algısı, şiddete ilişkin tutumları ve kullandıkları baş etme yöntemleri arasındaki ilişkinin incelenmesi. İstanbul Gelişim Üniversitesi, Klinik Psikoloji, Yüksek Lisans Tezi.
- Straus, Murray, (1991), “New Theory and Old Canards About Family Violence Research”, Social Problems, C.38, ss.180-197.
- Sydney-sims-fZ2hMpHIrbI-unsplash.jpg