PSİKOLOJİDE ETİK
Etik yönetmeliğin amacı mesleğin ve bilimin standartlarını belirlemek, bu standartları en yüksek düzeylerde uygulamak ve bu standartları korumaktır. Aynı zamanda etik yönetmelik meslektaşlar için ortak değerler belirlemektedir. Etik yönetmelikte 5 temel ilke yer almaktadır;
- Yetkinlik / Yeterlilik: Psikolog hem yetkinliğini korumak hem de kendini geliştirmek amacıyla resmi eğitiminin yanı sıra bilimsel gelişmeleri ve gerekli ek eğitimleri takip etmeli ve bunları kendi deneyimi ile birleştirmelidir. Bir çalışmaya başlamadan önce bunu için yeterli mesleki bilgi, donanım, deneyime sahip olup olmadığını değerlendirmelidir. Kendini yetkin görmediği noktada gerekli eğitimi / süpervizyonu almalı ya da danışanı bu konuda yetkin bir meslektaşa yönlendirmelidir.
- Yararlı Olmak ve Zarar Vermemek: Psikolog hizmet verirken karşısındakinin yüksek yararını düşünerek hareket etmelidir. Zarar vermekten kaçınmalı, bilgi ve deneyimini kötüye kullanmamalıdır. İnsanlardan zorla bilgi almaya çalışmamalı ya da insanları itiraf ettirmek için zorlamamalıdır. Hizmet verdiği kişilerle ilişkisinin özelleşmesinin ve cinselleşmesinin önüne geçmeli, kimseyle çoklu ilişkiye girmemelidir.
- Çoklu ilişki, mesleki rolü gereği profesyonel bir ilişki içindeyken psikoloğun, o kişi ile ek bir rolü üstlenmesi ya da o kişinin yakın ilişkide olduğu başka bir kişiyle ilişkiye girmesi olarak tanımlanmaktadır.
- Sorumluluk: Psikolog hizmet verdiği kişilere süreçle ilgili bir değerlendirme ya da müdahale yaparken doğru bilgilendirme yapmalıdır. Ayrıca kişilerin ya da kurumların bilgilerini gizli tutmaktan sorumludur. Bu nedenle kişilerin sesini / görüntüsünü kaydetmeden önce izin almalıdır. Gerektiği durumlarda (yazılı ve sözlü raporlar, süpervizyon, konsültasyon vb.) kişilerin isimlerini ve ayrıntılarını saklayarak bilimsel ve profesyonel amaçlar doğrultusunda profesyonel kişilerle paylaşmalıdır. Kişilerin medyada teşhirinin önüne geçmelidir. Kişinin özel bilgilerinin paylaşılmasının gerektiği durumlarda kişiden izin almalıdır.
- Gizlilik ilkesinin göz ardı edileceği bazı durumlar vardır. Bunlar; hizmet verilerinin kendisine, psikoloğa veya diğer insanlara zarar verdiği ya da verebileceği durumlar ve hizmet alanın 18 yaş altında olduğu çocuklar ve ergenler ile cezai ehliyetinin olmadığı yaşlılar ve engellilerdir.
- Dürüstlük: Psikolog hizmet verdiği kişileri yanıltmaktan, kandırmaktan, aldatarak zarar vermekten ya da bilerek doğruları gizlemekten kaçınmalıdır. Tarafsız ve saygılı olmalıdır. Verdiği sözleri tutmaya çalışmalı, gerçek dışı sözler vermemelidir. Eğitimi, deneyimi, yetkinliği, verdiği hizmetler, ücret, araştırma sonuçları hakkında yanlış bilgi vermemelidir. Herhangi bir konuda bilgi verirken verdiği bilgilerin nesnel ve tam olmasına özen göstermeli, uzmanlığı dışındaki konularda açıklama yapmaktan kaçınmalıdır.
- İnsan Haklarına Saygı ve Ayrımcılık Yapmama: Psikolog insan haklarına ve onuruna saygı göstermeli; hizmet verdiği kişilerin yaş, kimlik, cinsiyet, cinsel kimlik, cinsel yönelim, etnik köken, din, mezhep, sosyo-ekonomik düzey ve engelli oluşa karşı ayrımcılık yapmamalıdır. Aynı zamanda meslektaşlarının ve diğer profesyonellerin bilgisine, bakış açısına, deneyimine, sorumluluklarına ve uzmanlıklarına karşı saygılı olmalı ve bunu korumalıdır. Ayrıca kendi kişisel, kültürel ve sosyal geçmişinin, cinsel yöneliminin neden olduğu kısıtlamaların çalışmaları üzerinde etkili olabileceğinin farkında olmalıdır.
Kaynakça
Türk Psikologlar Derneği. (2003). Türk Psikologlar Derneği etik yönetmeliği.
Learn MoreDemografik ve İçsel Faktörlerin Trafikteki Stres Üzerindeki Etkisi
Stresin sürüş performansı üzerinde önemli bir etkisi olduğu pek çok çalışmayla kanıtlanmıştır.
A) Demografik Faktörler (Yaş, cinsiyet)
- Duruma özgü gerginlik gibi fizyolojik önlemlerin yaşla birlikte arttığı ve yaşlı sürücülerin daha fazla stres yaşadıklarını bildirilmektedir (Westerman ve Haigney, 2000).
- Yaşlı sürücüler arasında da kadınların erkeklere göre daha fazla sürüş ile ilgili stres deneyimlediği bulunmuştur (Siren ve Meng, 2013).
- Görece daha güncel olan bir çalışma ise sürücü stresinin hiçbir boyutunun yaş ile anlamlı bir ilişki göstermediğini ortaya konmuştur (Qu vd., 2016).
- Cinsiyet bağlamında bakıldığında kadın sürücülerin araç kaza öyküsü varsa seyahat kaygısını bildirme olasılıkları daha yüksek olduğu (Mayou ve Bryant, 2003) ve bir kazadan sonra travma sonrası stres bozukluğundan muzdarip olma olasılıklarının daha yüksek olduğu bulunmuştur (Blanchard vd., 1996). Ayrıca bu çalışmalar kazaya karışmanın kadınların stres seviyeleri üzerinde uzun süreli etkileri olduğunu göstermiştir.
B) İçsel Faktörler (Kişilik)
- Birçok bireysel değişken sürücü stresindeki farklılaşmada etkin rol oynamaktadır. Genel sürücü stresi; nevrotiklik, saldırganlık-düşmanlık, günlük zorlukların sıklığı ve dikkatsizlik ile daha yüksek düzeyde ilişkili ve stresli ruh hali ile de düşük düzeyde ilişkili olarak bulunmuş, nörotisizm ise sürücü stresi ile pozitif ilişki olarak bulunmuştur (Matthews vd., 1991).
- Öfkeye ve saldırganlığa eğilimli sürücüler, özellikle trafikteki çekişmelere yol açan durumlarda diğer sürücülerin niyetlerini yanlış anlama eğiliminde oldukları görünmektedir (Matthews vd., 1998a). Diğer araçlar tarafından gerçekleştirilen manevraları düşmanca, ileriye doğru ilerlemelerini engelleme amaçlı yapılan hareketler olarak değerlendirmektedirler. Olumsuz değerlendirmeye ve çatışmacı başa çıkmayı içeren bu önyargılar oldukça tehlikelidir. Ayrıca kendi kendini sürdüren bir döngü oluşturma riski de taşımaktadır. Muhtemelen diğer sürücülerden gerçek düşmanca tepkiler alarak da kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet oluştururlar.
- Yüksek sürekli kaygı da sürücülerin daha stresli olması ile ilişkilendirilmiştir. Yüksek sürekli kaygı sahibi sürücülerin stresli durumlara karşı verdikleri tepkiler konusunda bilgilendirilmeleri oldukça önemlidir çünkü bu tepkiler hem sürücüleri tehlikeli durumlara sokmakta hem de sürücülerin trafik normlarını ihlal etmelerine yol açmaktadır (Barnard ve Chapman, 2018).
- Trafik sıkışıklığından bağımsız olarak; bireyde bulunan faktörlerden kaynaklanan stres olarak tanımlanan sürekli sürücü stresi, belirli bir dış durum veya olaydan kaynaklanan stres olarak tanımlanan durumsal sürücü stresinin anlamlı bir belirleyicisi olarak ön plana çıkmaktadır. Başka bir deyişle sürekli sürücü stresi yüksek olan sürücülerin farklı trafik ortamlarında daha fazla durumsal sürücü stresi deneyimlediği görülmektedir (Wickens ve Wiesenthal, 2005).
Kaynakça
Barnard, M. P., & Chapman, P. (2018). The moderating effect of trait anxiety on anxiety-related thoughts and actions whilst driving. Personality and Individual Differences, 135, 207–211. https://doi.org/10.1016/j.paid.2018.07.027
Blanchard, E. B., Jones-Alexander, J., Buckley, T. C., & Forneris, C. A. (1996). Psychometric properties of the PTSD Checklist (PCL). Behaviour Research and Therapy, 34(8), 669–673. https://doi.org/10.1016/0005-7967(96)00033-2
Matthews, G., Dorn, L., & Glendon, A. I. (1991). Personality correlates of driver stress. Personality and Individual Differences, 12(6), 535–549. https://doi.org/10.1016/0191-8869(91)90248-A
Matthews, G., Dorn, L., Hoyes, T. W., Davies, D. R., Glendon, A. I., & Taylor, R. G. (1998a). Driver Stress and Performance on a Driving Simulator. Human Factors, 40(1), 136–149. https://doi.org/10.1518/001872098779480569
Mayou, R., & Bryant B. (2003) Consequences of road traffic accidents for different types of road user. Injury, 34(3), 197–202. https://doi.org/10.1016/s0020-1383(02)00285-1
Qu, W., Zhang, Q., Zhao, W., Zhang, K., & Ge, Y. (2016). Validation of the Driver Stress Inventory in China: Relationship with dangerous driving behaviors. Accident Analysis & Prevention, 87, 50-58. https://doi.org/10.1016/j.aap.2015.11.019
Siren, A., & Meng, A. (2013). Older drivers’ self-assessed driving skills, driving-related stress and self-regulation in traffic. Transportation Research Part F: Traffic Psychology and Behaviour, 17, 88-97. https://doi.org/10.1016/j.trf.2012.10.004
Westerman, S. J., & Haigney, D. (2000). Individual differences in driver stress, error and violation. Personality and individual differences, 29(5), 981-998. https://doi.org/10.1016/S0191-8869(99)00249-4
Wickens, C. M., & Wiesenthal, D. L. (2005). State Driver Stress as a Function of Occupational Stress, Traffic Congestion, and Trait Stress Susceptibility. Journal of Applied Biobehavioral Research, 10(2), 83-97. https://doi.org/10.1111/j.1751-9861.2005.tb00005.x
Learn MoreÇocuklarda Seçici Konuşmazlık
Bazı çocuklar utangaçtır, tanımadıkları insanlarla konuşmaktan hoşlanmazlar. Genellikle kendilerini daha rahat hissettikleri durumlarda konuşmaya başlarlar. Bunun dışında seçici konuşmazlar ise spesifik bir durum karşısında konuşmak isterler fakat konuşamazlar bu durum doğal sebeplerden ötürü sosyal anksiyete ile birlikte görülür. Türkiye’de görülme sıklığı pek de yaygın olmayan bu kaygı bozukluğu şu şekilde başlar:
- Çocuk, diğer durumlarda konuşmasına rağmen, konuşma beklentisinin olduğu belirli sosyal durumlarda (örneğin okulda) tutarlı bir şekilde konuşamaz.
- Seçici Konuşmazlık, eğitimsel ve mesleki başarıyı bununla beraber sosyal iletişimi de olumsuz etkiler.
- Rahatsızlığın süresi en az 1 aydır (okulun ilk ayı ile sınırlı olmamakla beraber) sosyal durumda gerekli olan konuşma diline ilişkin bilgi eksikliğinden veya bu dilden rahatsızlık duymaktan
kaynaklanmayan, tam tersine konu hakkında bilgi ve fikre sahip olup konuşamama.
- Bu davranışlar, yoğun bir kaygı deneyimi sırasında çocuğun kendisini koruma yöntemidir ancak bazı durumlarda kasıtlı olarak muhalif görünebilir.
Seçici mutizmli bireylerde görülen semptomlar;
-Evde ve ailesiyle özgürce konuşur, fakat halka açık ortamlarda veya yabancıların etrafında endişe sebebiyle konuşamaz.
-Korkudan kısmi felç olur.
-Aniden iletişim kapanır.
-Rahatsız olduğunda göz teması kurmakta zorlanır.
-Davranışsal olarak engellenmiş hisseder.
-Soruları cevaplamak için işaret etme, başını sallama, yazma ve diğer sözsüz iletişim biçimlerini kullanır, bunlara güvenir.
-Güvenilir bir kişi aracılığıyla konuşur (örneğin, bir sorunun cevabını okuldaki öğretmenine veya arkadaşına fısıldayarak, göz temasından uzak bir şekilde konuşur.) (American Psychiatric Association,2013).
Seçici Konuşmazlığı bir vaka ile analiz edip tedavi yöntemlerinden bahsetmek gerekirse:
İdil, ailesi ve abisi ile birlikte yaşayan 5 yaşında bir kız çocuğudur. İdil evde, erkek kardeşi ve ebeveynleri ile oyun oynamayı ve oyun oynamanın getirdiği heyecanı ve mutluluğu seven eğlenceli bir çocuktur. Ancak okulda İdil, tamamen farklı bir çocuk olur. Konuşması gerektiğinde tamamen sessizleşir. İdil, okula gitmek için çok heyecanlıdır, katılmaya isteklidir, fakat öğretmen ona her soru sorduğunda, sanki öğretmeni ona saldırmaya gelen bir kaplanmış gibi davranarak tamamen iletişime kapanır. İdil, konuşması gerektiği bu durumda, sınıf arkadaşları ve öğretmenleriyle sözsüz hareketler kullanarak iletişim kurar.
Bu vakadan hareketle Seçici Konuşmazlar doğal ortamlarında rahatça konuşabilmelerine karşın özel bir durumla karşılaştıklarında kendini zorlar ise bazı fizyolojik ve psikolojik sorunlar yaşanabilir.
Seçici Konuşmazlık önlenebilir ve tedavi edilebilir bir anksiyete bozukluğudur. Görülme oranı %2 olan bu hastalık için birçok tedavi, yöntem ve teknikleri vardır. Bunlardan en etkilisi aşağıda da ayrıntılı
anlatacağım Bilişsel Davranışçı Terapi dir. Bilişsel Davranışçı Terapi
Bilişsel davranışçı terapi (CBT) , bireyin kendileri, dünya ve insanlar hakkında nasıl düşündüklerini, bu düşünceler hakkındaki algılarının düşüncelerini nasıl etkilediğine odaklanmasına yardımcı olur. Ayrıca kademeli maruz kalma yoluyla korkulara ve önyargılara meydan okur. BDT, ruh sağlığı uzmanları
tarafından uygulanır. Çocuklar, ergenler özellikle sosyal anksiyete bozukluğu yaşayanlar ve seçici konuşmazlıkla büyümüş yetişkinler için daha uygun bir ekoldür. Daha küçük çocuklar da ise genel
refahlarını desteklemek için tasarlanmış BDT temelli yaklaşımlardan yararlanılabilir. Örneğin bu, kaygı hakkında konuşmayı ve bunun vücutlarını ve davranışlarını nasıl etkilediğini anlamayı ve bir dizi kaygı yönetim tekniğini ya da başa çıkma stratejilerini öğretmeyi içerebilir.
Buna ek olarak:
-Kademeli Maruz Bırakma
-Uyaran Solması
-Olumlu-Olumsuz Pekiştirme ve Sistematik Duyarsızlaştırma kullanılabilir.
Özetle, Selektif Mutizm (Seçici Konuşmazlık) Bireyin doğal habitatında kendisini düzgün ve doğru bir şekilde ifade etmesine karşı seçici bir uyaran olması durumunda geri çekilme veya donma tepkisi
vermesidir. Yapılan araştırmalara göre SM bireyin konuşma eylemini seçmemesi değil, konuşmak
istemesine karşı konuşamamasıdır. Bu yönüyle diğer mutizm türlerinden keskin bir farkla ayrılır. Daha çok çocuklarda görülen bu anksiyete bozukluğu ergenler ve genç yetişkinlerde de görülebilir. Tedavisi konusunda kişiye en uygun ekol seçilip ve devamında başarılı sonuçlar elde edilebilir.
Kaynakça:
American Psychiatric Association, Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, Fifth Edition (DSM-5), Diagnostic Criteria Reference Manual, trans. Köroğlu E, Association of Medical Publications, Ankara, 2014.
https://www.freepik.com/free-vector/cute-unicorn-sad-cartoon-icon- illustration_11168855.htm#query=shy%20kid&position=28&from_view=keyword
Learn MoreSavaşın Asker Üzerindeki Psikolojik Etkisi – TSSB
Ülkeler arasındaki ilişkiler ulusal çıkarların korunması ile ilgilidir. Bu ilişkiler de diplomasi yoluyla sağlanır. Bu yolla çözülemeyen meselelerde ise askeri gücün kullanılması söz konusu olabilir ve savaş çıkabilir. Savaş genel bir tanımla bir devletin ya da devletler grubunun karşı taraftaki devlet ya da devletler grubuna karşı güç kullanarak diplomasi yoluyla çözülemeyen sorunları çözmesidir (Eslen, 2005).
Savaşın olumsuzluklarından sivillerin etkilendiği kadar savaşın içinde yer alıp doğrudan tanık olan askerler de etkilenmektedir. Özellikle aktif görevdeyken çatışma zamanlarında yaşananlar oldukça tehlikelidir. Sadece savaş anında da değil barış zamanlarında bile askerler birçok doğal afet yardımına veya diğer insani çabalara yardım etmek için birçok zorlu görevi yerine getirirler ve bu hizmetlerde de çeşitli stres faktörlerine maruz kalmaktadırlar. Askerler meslek hayatları boyunca çok çeşitli tehlikelere, zararlı maddelere ve yorucu fiziksel taleplerle karşı karşıya gelmektedirler. Tüm bunlar da askerlerde kronik fiziksel ve zihinsel sağlık problemlerine yol açmaktadır (Sadeh, Lusk & Marx, 2017).
Savaş stresi olarak da bilinen travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), şiddetli travma veya yaşamı tehdit eden bir olay yaşadıktan sonra ortaya çıkar. Savaş süresince yaşanan travmatik olayların türleri ve zamanlaması TSSB semptomlarının yaygınlığında önemli cinsiyet farklılıkları görülmektedir. Bu farklılıkların temelinde kadınların erkeklerden çok daha fazla cinsel travma bildirmeleri yatmaktadır. Buna ek olarak erkeklerin kadınlara göre daha fazla travmatik olaylara maruz kaldığı ve bunun temel sebebinin de hizmetteki ortalama sürenin erkeklerde kadınlara göre daha fazla olmasından kaynaklandığı bulunmuştur. Bildirilen en yüksek TSSB semptom puanlarının altında yatan faktörler incelendiğinde yaş, ırk, cinsiyet ve evlilik doyumu karşımıza çıkmaktadır. Daha genç askerler daha yaşlı olanlara göre, siyahlar beyazlara ve diğer azınlık gruplarına göre, kadınlar erkeklere göre ve mutsuz evlilikleri olan askerler mutlu evlilikleri olan askerlerden daha fazla TSSB semptomları bildirme eğilimindedir (Stretch, Knudson & Durand, 1998).
Semptomlar bir dizi fiziksel, davranışsal ve duygusal belirti içerdiğinden, savaş stresini tespit etmek zor olabilir. Bununla birlikte bazı önemli semptomlar vardır; sinirlilik ve öfke patlamaları, aşırı korku ve endişe, baş ağrısı ve yorgunluk, depresyon ve ilgisizlik, iştah kaybı, uyku sorunları ve davranış veya kişilikteki değişiklikler.
TSSB için manuelleştirilmiş, birinci basamak psikoterapiler, çeşitli travma türlerine sahip siviller ve askerler için kullanılmaktadır. Fakat bu terapilerin etkililiği sivil nüfusla kıyaslandığında daha düşük olarak gözlemlenmiştir. Bununla birlikte askeri topluluklar için TSSB psikoterapilerinin güçlendirilmesine vurgu yapılmaktadır (Straud, Siev, Messer & Zalta, 2019).
Kaynakça
Eslen, N. (2005). Tarih boyu savaş ve strateji (3. baskı). Truva Yayınları.
Sadeh, N., Lusk, J., & Marx, B. P. (2017). Military trauma. In S. N. Gold (Ed.), APA handbook of trauma psychology: Foundations in knowledge (pp. 133–144). American Psychological Association. https://doi.org/10.1037/0000019-008
Straud, C. L., Siev, J., Messer, S., & Zalta, A. K. (2019). Examining military population and trauma type as moderators of treatment outcome for first-line psychotherapies for PTSD: A meta-analysis. Journal of anxiety disorders, 67, 102133. https://doi.org/10.1016/j.janxdis.2019.102133
Stretch, R. H., Knudson, K. H., & Durand, D. (1998). Effects of premilitary and military trauma on the development of post-traumatic stress disorder symptoms in female and male active duty soldiers. Military medicine, 163(7), 466–470.
Learn MoreAZINLIK ETKİSİ
Azınlık etkisi, Moscovici’nin de öncülüğünü yaptığı çalışmalarla birlikte sosyal etki konusunda dikkat çeken alt başlıklardandır. Azınlık etkisi; grupta diğerlerine kıyasla azınlık olan kişilerin, çoğunluğun davranış, düşünce ve inançlarını değiştirmesi ya da onları etkilemesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Azınlık etkisini ortaya çıkaran faktörleri birkaç başlık altında toplayacak olursak;
- Azınlığı oluşturan kişi sayısı: Kişi sayısı arttıkça azınlığın etkisi de artar.
- Azınlığın kendi inanına olan güveni: Kendi bakış açısına inanan azınlıkların çoğunluk üzerinde daha büyük bir etkisi vardır
- Azınlığın çoğunlukla ortak zemini paylaşması: Bir azınlığın çoğunluk ile ne kadar ortak noktası varsa, diğerleri üzerindeki etkisi de o kadar büyük olur. Böyle olmasının nedeni çoğunluğun azınlıkların bakış açısıyla ilişki kurmayı daha kolay bulması olabilir.
- Azınlığın ilkelere göre hareket etmesi: Bir azınlığın ahlak ve ilkelere göre hareket ettiği görülüyorsa etkisi artar, bunun nedeni sağlam inançların olması daha haklı ve ahlaki olarak doğru görünmesi olabilir.
- Fedakarlık: Kişisel fedakarlıklar yaptıkları görülürse azınlığın etkisi daha fazla olur. Bunun nedeni azınlığın haklılıklarını göstermek için bu kadar aşırıya gitmeye istekli olması, azınlık bakış açısının doğru olabileceği yönünde ikna edici olabilir.
Çoğunluğun görüşü genel olarak daha yaygın olarak kabul ediliyor olsa da yukarıda bahsedilen koşulların tamamı ya da bir kısmı sağlandığında azınlığın görüşü, çoğunluğu kendi görüşleri hakkında yeniden düşünmeye itecektir. Bu yeniden düşünme durumu hem daha iyi hem de daha yaratıcı kararlar alınmasını sağlayacaktır (Myers, 2021). Azınlıklar, alternatif ve özgün fikirler önererek toplum için genellikle bir yenilik ve sosyal değişim aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yerleşik toplumsal algılara alternatif önermeler öne sürerek toplumsal çatışma yaratırlar. Bu nedenle de azınlıkların genellikle sosyal normları sorgulayan sayısal olarak küçük gruplar olduklarını söyleyebiliriz (Gardikiotis, 2011).
Azınlık etkisi arttıkça ve nüfusun daha fazlası azınlık inancına uymaya başladıkça artık çoğunluk inancı haline gelebilir. Bu süreç hızlanıp daha fazla insanın daha kısa sürede azınlık inancına inanmasını sağlayabilir. Buna Kartopu etkisi denir.
Son olarak çoğunluk, azınlık grubundaki kişilerin kendileri hakkında ne düşündüğüyle genellikle ilgilenmemektedir. Bu nedenle de azınlık etkisinin nadiren normatif sosyal etkiye dayandığını söyleyebiliriz. Azınlık etkisi genellikle enformasyonel sosyal etkiye dayanmaktadır. Bu yolla çoğunluğa yeni fikirler kazandırır ve onların görüşlerini yeniden gözden geçirmelerine yol açan yeni bilgiler sağlar. Bu bağlamda, azınlık etkisinin özel kabulü yani içselleştirmeyi içermekte olduğunu söyleyebiliriz (McLeod, 2018).
Referanslar
Gardikiotis, A. (2011). Minority influence. Social and Personality Psychology Compass, 5, 679-693. https://doi.org/10.1111/j.1751-9004.2011.00377.x
McLeod, S. A. (2018, Febuary 05). Moscovici and minority influence. Simply Psychology. www.simplypsychology.org/minority-influence.html
Myers, D. G. (1983). Social psychology. New York: McGraw Hill.
Learn MoreBENLİK KURGUSU
Bir kişiyle ne kadar çok ortak noktamız olsa da ondan farklılaşan bir noktamız mutlaka vardır. İnsanları birbirinden ayıran; bir şeyleri farklı algılaması ve farklı yorumlamasıdır. Bunun en temel sebeplerinden biri de kültürel farklılıklardır. Bu nedenle Markus ve Kitayama (1991) 2 farklı benlik kurgusu tanımlamıştır; bağımsız benlik kurgusu ve karşılıklı-bağımlı benlik kurgusu. Ayrıca birçok araştırmada benlik kurgusu bu iki ucu temsil ettiği düşünülerek Doğu-Batı kültürleri çerçevesinde ele alınmıştır. Doğu kültürünün daha çok karşılıklı-bağımlı benlik kurgusunu temsil ettiği, Batı kültürünün ise bağımsız benlik kurgusunu temsil ettiği iddia edilmektedir. Doğrudan bir genelleme yapmak doğru olmasa da kişileri bazı ortak noktalarına göre sınıflamak yanlış olmayacaktır.
Şimdi bağımsız benlik kurgusunun ve karşılıklı-bağımlı benlik kurgusunun ne olduğuna daha yakından bakalım;
Bağımsız benlik kurgusuna sahip olan kişi kendini diğer insanlardan ve kültürel bağlamdan uzaklaşmış olarak görmektedir. Kültür, insanların diğerlerinden bağımsız olmasını ve kişinin benzersizliğini keşfetmesini ister. Bu ortamda yetişen kişi genel olarak kendini bağımsız bir birey olarak görmekte ve davranışlarının arkasındaki motivasyonu arzuları, düşünceleri gibi kendi içsel niteliklerinden kaynaklanmaktadır. Burada kişi kendisini gerçekleştirmeye yönelik adımlar atar ve kendisini diğerleriyle karşılaştırır.
Karşılıklı-bağımlı benlik kurgusuna sahip olan kişiler ise bunun tam tersidir. Bu noktada kültür, insanlar arasında karşılıklı bağımlılığı sürdürmek ister. Kişi kendini başkalarının bir parçası olarak görür. Kişinin davranışlarının arkasındaki motivasyon diğerlerinin içsel durumudur. Yani davranışlarını başkalarının düşünce ve eylemlerine atıfta bulunarak açıklar. Duruma ve başkalarına uyum sağlamak bu benlik kurgusunda oldukça önemlidir.
Belli bir kültürdeki mevcut durum, benlik kaygılarını oluşturma ya da hangi benlik kurgusunun daha baskın olacağını belirleme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle benliğin deneyimlenmesinde durumsal ipuçlarının önemi büyüktür (Triandis, 2001).
Peki hangi benlik kurgusuna sahip kişiler daha mutludur?
Bağımsız benlik kurgusuna sahip kişiler, karşılıklı-bağımlı benlik kurgusuna sahip kişilerle karşılaştırıldığında yaşam doyumu ve pozitif duygu durumu puanları anlamlı derecede daha yüksek çıkmıştır. Yani kişi başkalarından ya da bağlamdan uzak olduğunda kendini daha mutlu hissetmekte, başkalarıyla ilişki halinde olduğunda ise daha az mutlu hissetmektedir (Koydemir & Mısır, 2015).
Son olarak benlik kurgusunun ve materyalizmin gösterişçi tüketim üzerindeki etkisini araştıran oldukça orijinal bir çalışmada karşılıklı-bağımlı benlik kurgusuna sahip olan kişilerin kendi benliklerini çevresindeki kişilerine göre kurguladıkları için daha fazla gösterişçi tüketim eğiliminde olacağı ifade edilmiştir. Tam tersi şekilde bağımsız benlik kurgusuna sahip olan kişiler benlik kurgularını diğerlerinden bağımsız kurguladıkları için daha az gösterişçi tüketimde bulunacaklardır (Akın, 2021).
Referanslar
Akın, M. S. (2021). Benlik kurgusu ve materyalizmin gösterişçi tüketim eğilimine etkisi. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 22(1), 219-239.
Koydemir, S. & Mısır, S. (2015). Benlik kurguları ve mutluluk: Deneysel bir hazırlama çalışması. Turkish Psychological Counseling and Guidance Journal, 5(44), 49-60. https://dergipark.org.tr/tr/pub/tpdrd/issue/42746/515946
Markus, H. R. & Kitayama, S. (1991). Culture and the self: Implications for cognition, emotion, and motivation. Psychological Review. 98. 224-253.
Triandis, H. C. (2001). Individualism-collectivism and personality. Journal of Personality, 69, 907-924.
Learn MoreÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN ROMANTİK İLİŞKİLERİNDE GÖZLENEN İSTİSMAR
İstismar günlük hayatımızın büyük kısmında yakından tanık olduğumuz bir olgudur. Özellikle yakın ilişkilerin önem kazandığı üniversite döneminde öğrencilerin romantik ilişkilerinde istismar örneklerine tanık olmamız hiç şaşırtıcı değildir. İstismarı bazen çok net bir şekilde görebiliyorken bazen farkında bile olmayabiliyoruz. Ayrıca istismara maruz kalan kişi olabileceğimiz gibi bunu uygulayan kişi de olabiliriz.
Romantik ilişkilerde istismar partnere güç ve kontrol kullanarak gerçekleştirilen zarar verme ve taciz davranışlarıdır. İstismarın fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik olmak üzere 4 türü olduğunu düşünürsek bunlara tokatlama, itme, sarsma, yakma, cinsel ilişkiye zorlama, zorla cinsel ilişkiye girme, zorla cinsel temas, aşağılama, bilgi saklama, kasıtlı olarak utandırma ya da küçük düşürecek şeyler yapma, sosyal çevreyle iletişimi kısıtlama, söz, hareket ya da silah kullanarak tehdit etme, parasına el koyma gibi davranışları örnek olarak verebiliriz(Kumcağız vd, 2018).
Üniversite öğrencilerinin romantik ilişkilerindeki istismar için bazı risk faktörleri bulunmaktadır. Bunlar; madde kullanmak, özellikle alkol kullanmak, sürekli öfke, duyguları düzenlemede güçlük ve düşük öfke yönetimi, borderline kişilik özelliği, çocukluk çağı istismarı ve şiddete karşı kabul tutumlarına sahip olmadır (Öngün vd, 2018).
Alanyazında bu konuda dikkat çeken bazı noktaları paylaşacak olursak;
-Kaygılı bağlanma, makyavelizm, narsizm ve psikopati puanları arttıkça romantik ilişkide istismarı değerlendirme puanları da artmaktadır (Direk, 2020).
-Uzun süredir birlikte olan kişiler daha kısa süredir birlikte olanlara göre daha yüksek düzeyde istismara maruz kalmaktadır. Ayrıca yaşı daha büyük olan üniversite öğrencileri yaşı daha küçük olanlara göre daha yüksek düzeyde istismar algılamaktadır. (Kılınçer & Tuzgöl Dost, 2014).
-Hem kadın hem erkekler farklı şekillerde de olsa romantik ilişkilerinde istismara maruz kalmaktadır hatta istismara maruz kalma oranının cinsiyete göre farklılaşmadığı görülmektedir (Seçim, 2019).
Üniversite dönemi romantik ilişkilerdeki istismar açısından riskli bir dönem olduğu için bu dönemde öğrencileri istismara yönelik bilinçlendirmek, onlara istismarla nasıl başa çıkacakları konusunda yol göstermek ve istismarı henüz yaşanmadan önüne geçebilmek için neler yapılabileceğini aktarmak oldukça önemlidir. Öğrencilere hangi davranışların istismar göstergesi olduğunu, istismar bildiriminin aslında ne kadar da önemli olduğunu içeren bilgilendirici konuşmalar yapmak ve cinsiyet rolleri, stres ve öfkeyle nasıl başa çıkılacağı, bireyin eylemleri için sorumluluk alması, duygularını başkasına göstermesi konusunda da çeşitli eğitim programları düzenlemek özellikle de üniversitenin ilgili birimleri tarafından özenle ele alınması gereken bir konudur (Öngün & Ünsal, 2018).
Referanslar
Direk, H. (2020). Üniversite öğrencilerinde romantik ilişkide algılanan istismar, karanlık kişilik özellikleri ve bağlanma stillerinin ilişkisi. [Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi]. Yakın Doğu Üniversitesi.
Kılınçer, A. S. & Tuzgöl Dost, M. (2014). Üniversite öğrencilerinin romantik ilişkilerinde algıladıkları istismar. Turkish Psychological Counseling and Guidance Journal, 5(42). https://dergipark.org.tr/tr/pub/tpdrd/issue/21462/229982
Kumcağız, H., Orak, O. S. & Şahin, C. (2018). Üniversite öğrencilerinin romantik ilişkilerinde algıladıkları istismarı yordamada algılanan anne baba tutumları ve boyun eğici davranışlar. MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 7(2), 389-399. https://dergipark.org.tr/tr/pub/mjss/issue/40519/485958
Öngün, E. & Ünsal, G. (2018). Üniversite yaşamında yakın ilişkiler ve istismar. Journal of Academic Research in Nursing, 4(1), 52-58. https://www.journalagent.com/jaren/pdfs/JAREN_4_1_52_58.pdf
Seçim, G. (2019). Üniversite öğrencilerinin romantik ilişkilerinde maruz kaldığı istismar davranışları. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/674463
Learn MoreİNTİHARIN YAYGIN OLARAK GÖRÜLDÜĞÜ KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
İntiharı kişinin kendi isteğiyle yaşamına son vermesi olarak düşünebiliriz. Şüphesiz ki kişiyi intihara sürükleyen tek bir nedenden bahsetmek mümkün değildir, bu girişime neden olan birçok faktör vardır. Fakat biz bu yazımızda kişilik bozukluklarının intihar ile ilişkisini inceleyeceğiz.
Yalvaç (2006) tarafından intihar girişiminde bulunan katılımcılarla yapılan bir araştırmada katılımcıların %90’ının en az bir kişilik bozukluğu tanısı aldığı görülmüştür, bu oldukça yüksek bir orandır. Kişilik bozuklukları arasından intihar ile en çok ilişkilendirilenler hangileridir diye baktığımızda karşımıza başta borderline kişilik bozukluğu olmak üzere, histrionik kişilik bozukluğu ve antisosyal kişilik bozukluğu çıkmaktadır (Ateşci vd, 2002). Bu bozukluklara daha yakından bakacak olursak:
Borderline kişilik bozukluğu olan kişilerde kişiler arası ilişkilerinde yoğun tutarsızlık görülür. Uygunsuz ve yoğun öfke hissederler. Gerçeği değerlendirme becerileri kusurludur. Kendine zarar verme davranışları görülür. Tekrarlayan intihar tehditlerinde ve hareketlerinde bulunurlar. Bu bozukluğu olan kişilerin intihar girişimlerinin altında intikam alma, cezalandırma ve panikten kurtulma amacı yatmaktadır. Aslında yetersizlik ve kendini ifade etme güçlüklerini de yansıtıyor olabilirler. (Hamurcu & Ünal, 2014)
Histrionik kişilik bozukluğu olan kişiler her alanda duygusallık ve ilgilenilme ihtiyacı güderler. Olayları büyütme eğilimleri vardır. Abartılmış mimik ve jestlerde bulunurlar. Karşılarındaki insanı baştan çıkarmaya yönelik davranışlar sergilerler. Bu kişilerdeki intihar girişimi genellikle öfke ve hayal kırıklığından kaynaklandığı düşünülmektedir.
Antisosyal kişilik bozukluğu olan kişiler ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde sosyal normlara uygun olmayan davranışlar -hilekarlık, hırsızlık, yasa dışı madde kullanımı en yaygın görülenlerdir- sergilemeleri ile dikkat çekerler. Bu kişiler başkalarının haklarını önemsemezler. Olumsuzluk içeren yoğun duygusallık içinde oldukları ve daha bağımsız hareket ettikleri için intihar girişiminde bulunma ihtimalleri daha yüksek olarak görülmektedir (Douglas, 2007).
Kişilerin intihar girişiminde bulunmalarının önüne geçebilmek ya da bu girişimi tekrarlamalarını önlemek adına ilaç tedavisi ve hastaneye yatışının yapılmasının yanı sıra psikoterapiye başlamalarının da oldukça faydalı olduğu görülmektedir. Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve Diyalektik Davranışçı Terapi (DDT) bu noktada umut veren psikoterapilerdir (Bustos, 2019).
Referanslar
Ateşçi, F. Ç., Kuloğlu M., Tezcan E., & Yıldız M. (2002). İntihar girişimi olan bireylerde birinci ve ikinci eksen tanıları. Klinik Psikiyatri Dergisi, 5(1), 22 – 27.
Douglas, K. S., Lilienfeld, S. O., Skeem, J. L., Poythress, N. G., Edens, J. F., & Patrick, C. J. (2008). Relation of antisocial and psychopathic traits to suicide-related behavior among offenders. Law and human behavior, 32(6), 511–525. https://doi.org/10.1007/s10979-007-9122-8
Hamurcu, H. & Ünal, S. (2014). İntihar girişimi ile başvuran bireylerde kişilik bozukluğu ve bazı klinik değişkenler. Anadolu Psikiyatri Dergisi. 15, 24-30.
Méndez-Bustos, P., Calati, R., Rubio-Ramírez, F., Olié, E., Courtet, P., & Lopez-Castroman, J. (2019). Effectiveness of psychotherapy on suicidal risk: A systematic review of observational studies. Frontiers in Psychology, 10, 277. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2019.00277
Yalvaç, H. D. (2006). İntihar girişiminde bulunan bireylerde psikiyatrik morbidite, kişilik bozukluğu ve bazı sosyodemografik ve klinik etkenlerle ilişkisi. [Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi}. İnönü Üniversitesi.
Learn MoreBİPOLAR BOZUKLUĞU OLAN KİŞİLERİN BAĞLANMA STİLLERİ
Çevrenizde uzun vadede bir dönem çok enerjik bir dönem ise aşırı düzeyde depresif duygular yaşayan biri var mı? Ve bu kişinin sadece duygusal olarak değil aynı zamanda bilişlerinde, davranışlarında ve yaşam şartlarında birtakım değişimler görülüyor mu? Çok temel düzeyde örneklendirdiğimiz bu durum aslında bipolar bozukluğu olan bir kişide gözlemlenenlerdir. Daha detaylı bakacak olursak bipolar bozukluğu olan kişilerde neler gözlemlenir? Bipolar bozukluğu olan kişilerin benlik saygısında abartılı bir artış ya da büyüklük düşünceleri, uyku gereksiniminde azalma, her zamankinden daha konuşkan olma ya da konuşmaya tutma, düşünce uçuşması, dikkat dağınıklığı, amaca yönelik etkinlikte artma, kötü sonuçlar doğurabilecek etkinliklere aşırı katılma şeklinde görülen bir manik dönem ve neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde çökkün duygular, bütün etkinliklere karşı ilgide belirgin azalma, çok kilo verme ya da kilo alma, düşünmekte ya da odaklanmakta güçlük çekme ya da kararsızlık yaşama, yineleyici ölüm düşünceleri şeklinde görülen depresif dönem görülmektedir (Kaya, 2019).
Peki bipolar bozukluğu olan kişiler romantik ilişkilerinde partnerine nasıl bağlanır? Bu kişiler romantik ilişkilerinde duygusal güçlükler yaşayabilmekte ve sağlıklı bireylere göre partnerine daha çok güvensiz bağlanmaktadır. Bu kişilerin güvensiz bağlanmanın özellikle de kaçıngan ve kaygılı alt başlıklarında sağlıklı bireylere göre daha yüksek puanlar elde ettikleri görülmüştür (Yaman & Kuzugüdenlioğlu Ulusoy, 2020 ). Bu noktada bipolar bozuklu olan kişilerin bağlanma örüntülerini daha iyi anlayabilmek için güvensiz bağlanma, kaçıngan bağlanma ve kaygılı bağlanma kavramlarına daha yakından incelememiz gerekmektedir;
Güvensiz bağlanmada kişi ilişkilerinde partnerinin duygularını anlamakta zorlanır ve iyi ilişkiler kuramaz. Kişi, partnerinin yanında olduğunu, karşılık verici olduğunu, duyarlı olduğunu ve kabullenici olduğunu düşünmez.
Kaçıngan güvensiz bağlanmada kişi yakın ilişki kurmaktan kaçınır. Bu yüzden de diğerlerini kendisinden uzak tutma eğilimindedir. Sadece kendisine güvenebileceği düşünür. Hatta duygusallık için zamanlarının olmadığını ve bunun saçma olduğunu iddia edebilirler. Çok zorlandıkları ya da zorlanacakları bir durum olursa ilişkiyi o noktada sonlandırmak için fırsat ararlar.
Kaygılı güvensiz bağlanmada kişi daha çok beklentiye girer, sahiplenicidir hatta karşısındakine bağımlı olduğunu bile söyleyebiliriz. İlişkilerine gösterdikleri bu aşırı bağlılık aslında ilişkilerinin bitmesine yol açabilir. İlişkilerinde büyük iniş ve çıkışlar yaşamaktadırlar. Partnerlerinden ayrı kaldıklarında kendilerini fazlasıyla kaygılı hissederler. Partnerlerini yanlarında tutmak için eleştirme, suçlama gibi çeşitli yollara başvururlar. Bu kişiler ilişkilerinin bitmesi ile ilgili bir durum ortaya çıktığında aşırı tepki göstermektedirler (Boylam Psikiyatri Hastanesi).
Referanslar
Boylam Psikiyatri Hastanesi. Bağlanma Kuramı. https://www.boylampsikiyatri.com/baglanma-kurami/
Kaya, M. C. (2019). Bipolar bozukluk ve majör depresif bozukluk tanılı hastaların remisyon dönemlerinde bağlanma ve zihin kuramı özelliklerinin araştırılması. [Yayınlanmamış Tıpta Uzmanlık Tezi]. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi.
Yaman A. R., Kuzugüdenlioğlu Ulusoy D., Dönmez F.(2020). Bipolar bozukluğu olan hastaların mizaç ve bağlanma özellikleri ile oksitosin düzeyleri arasındaki ilişkinin araştırılması. SDÜ Tıp Fakültesi Dergisi, 27(3), 289-300.
Learn MoreSTRES NEDİR VE NASIL YÖNETİLİR?
Kişinin fiziksel ve psikolojik bütünlüğünün bozulmasından kaynaklı yaşadığı gerilim olarak tanımlanan stres, günlük hayatımızın olağan bir parçasıdır. Yeni doğan bir kardeş, evlilik, boşanma, sevilen birinin kaybı, işten ayrılma gibi günlük hayat içerisinde farklılık yaratan bu tarz çeşitli yaşam olayları kişinin stres deneyimlemesinde etkilidir. Yine de şunu belirtmek gerekir ki; insanlar aynı yaşam olaylarına farklı tepkiler verebilirler. Bir diğer deyişle bir kişi için oldukça stresli olan bir olay başka bir kişide hiç stres yaratmayabilir. Aynı zamanda kişinin farklı zamanlarda aynı olaya verdiği tepkiler de farklı olabilir.
Stres belirtilerini iki gruba ayırabiliriz:
İlki yorgunluk, uyuşukluk, hızlı solunum, kas gerginliği ve ağrıları, libido seviyesinde azalma, aşırı yemek yeme ya da iştah kaybı, baş ağrısı titreme, el ve ayaklarda soğuma, deri döküntüleri gibi fiziksel belirtiler. İkincisi ise sabırsızlık, öfke, endişe, kaygı, panik, huzursuzluk, üzüntü, hafızada zayıflık, karar vermede güçlük, aşırı hassasiyet, cinsel yaşamda değişiklik, ölüm ve intihar düşüncelerinin sık sık tekrarlaması, uyku bozukluğu, depresyon, alkol ve madde kullanımında artış, benlik saygısı ve verimlilik de azalma gibi psikolojik belirtilerdir. (Özel & Karabulut, 2018).
Stres yönetimi, kişinin stresle karşı karşıya kaldığı zaman en etkili yöntemleri kullanarak başa çıkabilmesini sağlamak için gereklidir. Amaç kişinin en az seviyede stres yaşamasını sağlamaktır. Stres yönetimi, olayların değerlendirilmesi, algılanma biçimi, duygular, çeşitli davranış biçimleri gibi pek çok boyuttan oluşmaktadır. Bu nedenle de kişinin stresten ne kadar etkileneceği bir miktar da kişinin kendisi tarafından belirlemektedir (Kaba, 2019).
Stresle başa çıkmada profesyoneller tarafından gevşeme egzersizleri, solunum ve nefes egzersizleri, masaj, müzik dinleme, yürüyüş gibi egzersiz programları ve duygu durum yönetimine yardımcı bilişsel-davranışçı psikoeğitim gibi eğitim programları düzenlenmektedir. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki bireysel olarak da stresi azaltmak için yapılabilecek şeyler vardır bunların başında da spor, meditasyon, biofeedback (biyolojik dönüt), gevşeme, beslenme ve diyet, yakınlardan sosyal destek alma, sosyal, kültürel ve sportif etkinliklere katılma, masaj, dua ve ibadet gelir (Sürme, 2019).
Yazar:
Ayşe Altın
Referanslar
Kaba, İ. (2019). Stres, tuh sağlığı ve stres yönetimi: Güncel bir gözden geçirme. Akademik Bakış Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi, (73), 63-81. https://dergipark.org.tr/en/pub/abuhsbd/issue/47888/761264
Özel, Y. & Karabulut, A. (2018). Günlük yaşam ve stres yönetimi. Türkiye Sağlık Bilimleri ve Araştırmaları Dergisi, 1(1), 48-56. https://dergipark.org.tr/en/pub/tusbad/issue/38852/427943
Sürme, Y. (2019). Stres, stresle ilişkili hastalıklar ve stres yönetimi. Journal of International Social Research. 12, 525-529.
Learn More