Ebeveynlere Öneriler
Okulların kapanması ile birlikte yaz tatiline başlamak bazen ebeveynlerin kafasında soru işaretleri
oluşturabiliyor. ‘’Çocuğum ile ne gibi aktiviteler yapabilirim?’’ , ‘’Okul olmadan nasıl bir düzen
oluşturabilirim?’’, ‘’Rutinimi nasıl düzenleyebilirim’’ ve daha fazlası. Bazen çocuklarımız için aktivite
bulmakta ve rutin oluşturmada zorlanabiliyoruz.
Çocuğunuz için verimli bir yaz tatili nasıl olabilir?
- Program Oluşturun: Yaz tatili programı oluştururken çocuğunuzun ihtiyaçları ve isteklerini göz
önünde bulundurabilirsiniz. Bu programı kendisine de danışarak beraber hazırlayabilirsiniz.
Nelere ilgi alanı var? Nelere yatkın? Spor mu yoksa sanat veya bilim faaliyetleri mi yapmak
istiyor?. Bu gibi soruları göz önünde bulundurup, ve çocuğunuzun ilgisini saptayıp ortak kararla
bir program oluşturabilirsiniz. - Sosyalleşmelerine Yardımcı Olun: Çocuklar küçük yaştan itibaren sosyalleşmeye başlarlar ve
uygun bir sosyalleşme ortamında bulundurmak çocuklarınızın için yaz tatilinde güzel bir fırsat
olabilir. Akranlarının bulunduğu, daha çok dışarda olan aktivitelere öncelik vermek çocuğunuzun
sosyalleşmesine yardımcı olabilir. Ek olarak, doğada bulunmak çocuklarınızın gelişimi açısından
iyi olabilir. Araştırmacılar ‘’düzenli ve olumlu doğa deneyimlerinin, doğada kendini rahat
hissetme, doğada yaşayan canlılarla empati kurarak büyümenin, küçük çocuklarda doğa
sevgisinin gelişimi için önemli faktörler’’ olduğunu belirtmişlerdir (Chawla, 2007). Bu nedenle,
büyük parklar ve doğa ile iç içe olabileceğiniz mekanları tercih etmek çocuğunuzun dışarıyı
deneyimlemesi ve öğrenmesi için olanak sağlayabilir. - Teknolojik Aletlerin Kullanımını Azaltın: Her ne kadar dışarıda yapılan aktiviteler çocuklar için iyi
olsa da, bazı durumlarda ebeveynler olarak bunu her zaman sağlayamayabiliyoruz. Bu gibi
durumlarda çocukların genelde yönlendiği şey televizyon veya tablet olabiliyor. Şu anki
zamanda teknolojik aletleri tamamıyla kesmek ve yasaklamak – oynayan çocuk için- çok zor
olabiliyor. Bu sebeple temelli kesmek yerine minimum seviyeye indirmek sağlıklı olabilir. Ev
içerisinde görsel veya yazılı olarak bir aktivite programı oluşturabilirsiniz. Bu durumda çocuğun
ilgisi ve alakasını tabletten başka aktivitelere çekebilirsiniz.
Çocuklar için Unicef’in hazırlamış olduğu aktivite önerileri;
Dışarı Aktiviteleri;
- Bisiklet Sürmek
- Piknik Yapmak
- Parkta Akranlar ile Buluşmak
- Arka bahçede veya uygun bir alanda kamp yapmak
- Beraber Sebze veya Meyve Ekmek
- Yakınlarda Bulunan Deniz Kenarına Gitmek
- Havuza Gitmek
- Uçurtma Uçurtmak
- Sinemaya Gitmek
Ev İçerisinde Yapılabilecek Aktiviteler; - Dondurma yapmak
- Çocuklar için bilimsel deneyler yapmak, https://www.sciencekids.co.nz/experiments.html.
(bağlantıdan önerilere göz atabilirsiniz.) - Çiçek dürbünü yapmak. (Youtube da bulabilirsiniz)
- Kuş Besleyici yapmak, (Youtube da bulabilirsiniz.)
- El yapımı oyun hamuru yapmak, https://www.hurriyet.com.tr/aile/evde-oyun-hamuru-nasilyapilir-405230.
- Birlikte yapboz yapmak.
- Deniz kenarından veya başka bir yerden bulduğunuz taşları boyama
- Son olarak video yapabilirsiniz 🙂 Hem evde hem dışarıda çocuğunuz ile birlikte doğayı
kaydedebilir, yaptığınız aktiviteleri çekebilir ve çocuğunuzun aktör veya aktris gibi kamera
karşısında yaptıklarınızı göstermesini kaydedebilirsiniz. Sonrasında bakmak ve izlemek
eğilenceli bir anı olabilir.
Ek olarak aşağıda sol tarafta yer alan
aktivitelere de göz atmayı unutmayınız 🙂
Yazar: Psikolog Şeyma Soyal
Referanslar;
https://unicefkidpower.org/summer-activities-kids/
Chawla, L. 2007. Childhood experiences associated with care for the natural world: A theoretical
framework for empirical results. Children Youth and Environments. 17(4), 144-170
Ceylan, M. 2019. DOĞA ETKİNLİKLERİNE KATILAN ÇOCUKLARIN “DOĞA” KAVRAMINA İLİŞKİN
METAFORİK ALGILARININ İNCELENMESİ. İnönü Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri
Dergisi (İÜBESBD). 6(2),38-48.
https://tr.pinterest.com/pin/23081016827028382/
https://tr.pinterest.com/pin/14284923806188745/
https://tr.pinterest.com/pin/19773685855028645/
ASPERGER SENDROMU
Çocukluk döneminde başlayan ve sosyal etkileşimi zorlaştıran bir sorundur. Yaş büyüdükçe konuşma daha da gelişir. Ancak konuşmada monotonluk, tekdüzelik ve tekrarlar hâkimdir. İçerik ise sınırlı ve zaman zaman gereğinden fazla abartılıdır. Yaşından daha büyük bir kişi edasıyla konuşan çocuğun, konuşmasına genellikle duyguları eşlik etmez.
Tıpkı otizm gibi, asperger sendromu da nedeni tam olarak bilinmeyen ve bir ömür yaşamı etkileyen bir rahatsızlıktır. Otizm spektrum bozukluğunun bir alt tipi olarak gösterilir. Asperger sendromu otizimden dil ve bilişsel gelişimde gecikme veya gerileme olmaması ile ayrılır. Otizim ile temel belirtileri aynıdır. Toplumsal ilişkide bozukluk, sözlü ve sözsüz iletişimde bozukluk, hayal gücünde yetersizlik ortak özelliklerdir. Otizmde dil gelişimi çok geç, yetersiz veya hiçtir. Asperger sendromunda ise normaldir. Asperger sendromunda zeka gelişimi normal veya normal üstüdür. Otizmde ise zeka geriliği çok fazla görülür. (Kring vd., 2017).
Asperger sendromu belirtileri otizme göre çok geç fark edilebilir. Otizmde nesne manipülasyonu, görsel mekânsal işlevler, müzik ve benzeri alanlarda olağan olmayan yetiler vardır.
Asperger sendromunda ise daha çok dar alanda aşırı bilgi sahibi olma vardır. Bireyler normal zekaya sahiptir ama becerileri azdır. Asperger sendromu olan kişiler sıklıkla sosyal olarak yalnız görünürler ancak başkalarının varlığının farkındalardır. Genellikle yetişkinlerle daha fazla konuşma başlatabilmektedirler. Konuşmalar tek taraflı ve bilgiçlik taslar şekilde kendisinin favori konularıyla ilgilidir. Asperger sendromu olan kişiler “yalnızlar” olarak tanımlansada sıklıkla arkadaşlık yapmaya ve insanlarla tanışmaya büyük ilgi göstermektedirler. (Yorbik vd., 2000)
Asperger sendromu yaşam boyu sürse de uygun ve etkili tedaviler ile belirtileri büyük oranda azaltılır. Çocuğun diğer çocuklar ile sosyal etkileşimlerini artırma hedefinde yapılan özel eğitimler, çocukların kendilerine yetmesini sağlayarak toplumda etkin bir şekilde rol almasına yardımcı olur.
Rahatsızlığın tedavisinde en etkili yöntem, zayıf iletişim becerilerine, tekrarlayıcı davranışlara, obsesif belirtilere uygun terapilerin uygulanmasıdır. Bunun için hastaların;
- Diğer insanlarla etkileşim kurabilmeleri için, sosyal beceri eğitimi
- Stresle başa çıkmayı kolaylaştıran, tekrarlayıcı rutinleri azaltan bilişsel davranışçı terapi
- Anksiyete ve depresyon tedavisine yönelik ilaç kullanımı
- Sosyal iletişimi geliştiren müdahaleler ve konuşma terapileri uygulanması
- Evdeki davranışsal teknikler için ebeveynlerin eğitimlerle desteklenmesi sağlanmalıdır.
REFERANS
Kring, A. M., Johnson, S. L., Davison, G., Neale, J. (2017). Anormal Psikolojisi/Psikopatoloji. İstanbul: Nobel Akademik Yayıncılık.
Yorbik, Ö., Erman, H., Söhmen, T. 2000. Asperger Sendromu ve Yüksek Fonksiyonlu Otizmin Tanısal Ayrımı. Klinik Psikiyatri, 3, 102-110.
Learn MoreCotard Sendromu
Cotard Sendromu yani “yaşayan ölü sendromu”, kişinin kendisinin ya da vücut parçalarının öldüğünü ya da ölmekte olduğunu sandığı, ender rastlanan nöropsikiyatrik bir rahatsızlıktır.
Adını, hastalığı 1880’de tanımlayan nörolog Jules Cotard’dan almıştır. Psikiyatrik tanı kitaplarında Cotard Sendromu ayrı bir hastalık olarak tanımlanmasa da, yapılan çalışmalar önceden var olan nörolojik rahatsızlıklar ile Cotard sanrıları arasında güçlü bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur.
Sahoo ve Josephs’in 2017’de yaptığı bir çalışmada Cotard Sendromu bulunan 12 hastanın klinik bulgularıyla beraber MRI ve EEG verileri incelenmiştir. İnceledikleri 12 hastadan 8’i ölmüş olduklarını iddia ederken, 4’ü ölmekte üzere olduklarını belirtmişlerdir(kemalarikan.com)
Yürüyen Ceset Sendromu yeni bir dizinin adı değil; oldukça nadir ve gizemli bir bozukluktur. Bir diğer adı Cotard Sendromu olan Yürüyen Ceset Sendromu’na sahip hastalar, “ölüymüş gibi hissederler”. Hastalar, ölü olduklarına inanırlar ve hayatlarını ölü gibi sürdürürler! Yürüyen Ceset Sendromuna birkaç örnek vermek gerekirse:
- 2009 yılında yaşlı bir adam Belçika’da bir hastaneye gidip birkaç defa ölmesine rağmen hiç kimsenin onu gömmeye tenezzül etmediğini söylemiştir. Yaşlı adama anksiyete, depresyon ve Cotard sendromu teşhisi konmuştur.
- 2012’de Japonya’da bir adam doktorlara öldüğünden şüphelendiğini söylemiş bunu doğrulayıp doğrulayamayacaklarını sormuştur. Doktorlar hastaya yürüyüp hastaneye gelebilen bir adamın ölü olamayacağını söylediklerinde, hasta, bunun beyninin bir oyunu olduğunu söylemiştir. Hasta tedaviye yanıt vermiş olsa da önceki hayatında ölmüş olduğunu düşünmeye başlamıştır(evrimagaci.org)
Ayrıca Migren, Parkinson hastalığı, beyin kanaması, beyin hücrelerinin kaybı, parietal lob tümörü, temporal lob epilepsisi gibi beyin hasarı yaratan hastalıklarla ilişkilendirilen Cotard sendromunun altında yatan mekanizmayı anlamak için MRI ve EEG gibi nörogörüntüleme tekniklerinden yararlanılmaktadır.
Psikolog Belkıs Boydağ
Kaynak:
https://evrimagaci.org/yasarken-olu-oldugunuza-inanmak-yuruyen-ceset-cotard-sendromu-nedir-8026#amp_tf=%251%24s%20adl%C4%B1%20kaynaktan&aoh=16547900665090&csi=1&referrer=https%3A%2F%2Fwww.google.com&share=https%3A%2F%2Fevrimagaci.org%2Fyasarken-olu-oldugunuza-inanmak-yuruyen-ceset-cotard-sendromu-nedir-8026
Sahoo, A., & Josephs, K. A. (2018). A neuropsychiatric analysis of the Cotard delusion. The Journal of neuropsychiatry and clinical neurosciences, 30(1), 58-65.
Learn MoreALDATMA
Taranan literatürde aldatmanın farklı faktörler ele alınarak çeşitli kuramcılar tarafından farklı şekillerde tanımlandığı görülmektedir. Thompson (1982) aldatmayı basit bir şekilde cinsel, duygusal ve her iki tipin de birlikte görüldüğü aldatma şekilleri olarak 3’e ayırmaktadır. Humprey (1987) çok faktörlü bir sınıflandırma kullanarak kuramında; aldatmanın süresini, aldatan kişinin kurduğu yeni ilişkinin duygusallık seviyesini, aldatılmanın içerdiği cinsel içerik miktarını, aldatmanın gizli ya da açık oluşunu, cinsel yönelim ve her iki tarafında aldatıyor oluşunu ele almaktadır. Lawson ve Samson (1988) aldatmayı 3 farklı gruba ayırmıştır. İlk grupta paralel aldatma, sadakatsizliğin her iki eş tarafından uygulanıp biliniyor olmasını içermektedir. İkinci gruptaki geleneksel aldatma, sadakatsizliğin eşlerden biri tarafından bilinmemesi ve onaylanmamasını içermektedir. Son grupta rekreasyonel aldatma, sadakatsizliğin karşılıklı anlaşmaya dayalı oluşunu içermektedir. Levine (2005) göre aldatma 4 farklı grupta incelenmelidir. İlk grup aşk ile başlayan aldatmanın daha sonra cinsel bir boyut sürecine girmesi olarak tanımlanmaktadır. İkinci grup duygusal bağ olmadan yalnızca cinsel birlikteliği içermektedir. Üçüncü grup bireyin daha iyi bir eşi bulana kadar geçici olarak başka biriyle idare etme süresini kapsamaktadır. Son grup ise hayali partneri içerir. Burada hayali partner ile telefon seksi ve/ve ya internet seksi yapılmaktadır. Subotnik (2007) de Levine’nin kuramına katılarak aldatmayı 4 grupta incelemiştir. İlk grup tek gecelik ilişkileri, ikinci grup duygusal bağın az görüldüğü kaçamak ilişkileri, üçüncü grup sadece duygusal bağın olduğu ilişkileri ve son grup ise kişinin duygularında kararsız kaldığı uzun süreli aldatmadır. Solomon ve Teagno (2011) aldatmaya sebep olan duyguları ele alarak farklı bir sınıflandırma yapmışlardır. Yaptıkları araştırmalara göre aldatma ancak yalnızlık, öfke ve korkuya bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Aldatmayı diğer tüm sınıflandırmalardan farklı olarak psikanalatik bir çerçevede ele alan kuramcı Strean (1976) aldatmanın 4 farklı başlıkta ele alınması gerektiğini dile getirmiştir. Bunlardan ilki ensestöz obje olarak eş kavramıdır. Bu kategoride eş bilinçdışında kişiye bakım veren ve rahatlatan ebeveyn olarak düşlenmektedir. Bu sebeple eşle yaşanabilecek cinsel birliktelik yasak bir birliktelik olarak algılanmakta ve birey eşini bu sebeple aldatmaktadır. İkinci başlık süperegoyla savaş kavramıdır. Bu kategoride süperegoya ait tüm kanunlar karşıya yansıtılmakta ve eş ahlakin simgesi olarak kabullenilmektedir. Bu sebeple eş süperegoya karşı savaşını eşini aldatarak sağlamaktadır. Üçüncü başlık, biseksüelliğin ifadesi kavramıdır. Bu kategoride biseksüellik kavramı, Freud’un bahsettiği gibi kadınsılık ve erkeksiliği kapsamak yerine iki şeyin bir arada bulunmasını ifade etmektedir. Strean’a göre biseksüelliğin içinde barındırdığı iki şey, aldatma ve evliliktir. Son başlık ise ortak yaşama karşı savunma kavramıdır. Bu kategoride bağımlı kişiliğe sahip eşler birbirlerine karşı oldukça hassastır ve bu hassasiyeti güç sağlama ve kontrolü elde tutma ile sağlamaktadırlar (akt. Tortamış, 2014).
Yazar:
Fulya Toy
Referanslar:
Humprey, F. G., (1987). Treating extramarital sexual relationships in sex and couples therapy. G. Weeks & L. Hot (Ed.), Integrating sex and marital therapy: A clinical guide içinde (s. 149-170). New York: Brunner/Mazel.
Lawson, A. ve Samson, C. (1988). Age, gender and adultery. British Journal of Sociology, 39(3), 409-440
Levine, S. B. (2005). A clinical perspective on infidelity. Sexual and Relationship Therapy, 20(2), 143-153.
Solomon, S. D., ve Teagno, L. J. (2011) “Making up is hard to do” – Couples Therapy After Infidelity.
Subotnik, R. (2007). Cyber-infidelity. In P. R. Peluso (Ed.), Infidelity: A practitioner’s guide to working with couple in crisis içinde (pp. 169-190). New York: Taylor and Francis.
Thompson, A. P. (1982). Extramarital relations: Gaining greater awareness. The Personnel and Guidance Journal, 61(2), 102-105.
Tortamış, M. (2014). Evli bireylerde romantik kıskançlık düzeyi ve aldatma eğiliminin şema terapi modeli çerçevesinde değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
Learn MoreSınırda Kişilik Bozukluğu
Borderline (Sınırda) kişilik bozukluğu; dürtü kontrolünde, duygulanım düzenlenmesinde, kişilerarası ilişkilerde ve kendilik imajında yaygın bir modeli ile karakterizedir. Bu kişilik bozukluğuna sahip olan bireylerde, üzüntü, bazen öfke, panik, utanç, kronik boşluk ve yalnızlık duygularını içeren bir dizi yoğun duygulanım vardır. Sınırda Kişilik Bozukluğunun tanısının konulabilmesi için DSM-5 te yer alan Sınırda Kişilik Bozukluğu tanı kriterlerinden beş (ya da daha çoğu) karşılanması gerekir.
BPD’li hastaların en ayırt edici özellikleri, reddedilmeye karşı aşırı duyarlılıkları ve beklenen terk edilmeyle ilgili korku dolu meşguliyetleridir. Bozukluğu olan hastalar, gerçekten “umursadığına” inandıkları birine bağlı hissetmedikçe hayatlarının yaşamaya değer olmadığını düşünürler, ancak “ilgili” algıları genellikle gerçekçi olmayan düzeyde erişilebilirlik ve doğrulama içerir. Bu tür ilişkiler içinde, ilk idealleştirme, reddedilme algılandığında çarpıcı biçimde devalüasyona kayabilir. Bu harici “bölünmeye” ek olarak, BPD’li hastalarda tipik olarak dahili bölünme vardır.
Birçok BPD vakası başlangıçta depresyon veya bipolar bozukluk olarak yanlış teşhis edilir. Bu, BPD’yi bu tür duygudurum bozukluklarından ayırt etmenin genellikle zor olmamasına rağmen gerçekleşir. Majör depresif bozukluktan farklı olarak, BPD’li hastalarda depresif dönemler boşluk, utanç ve uzun süredir devam eden olumsuz bir kendilik imajı ile belirgindir. Bipolar bozukluğu olan hastalardan farklı olarak, BPD’li hastalar reddedilmeye son derece duyarlıdır ve mani veya sevinç dönemleri yoktur.
Bu bireyler, çok yönlü duygusal acılarının genel derecesi ile diğer gruplardan ayırt edilebilirler. Genel popülasyonun yaklaşık %1-2’sini etkiler. Borderline kişilik bozukluğu genellikle ergenlik ve genç erişkinlik döneminde ortaya çıkar.
BPD, genetik faktörlerle ilişkili varyansın %42 ila 68’i ile önemli ölçüde kalıtsaldır. Bozukluğun tüm ana bileşenlerinin (örneğin, kişilerarası aşırı duyarlılık, duygusal düzensizlik ve dürtüsellik) benzer şekilde ailelerde izlendiği gösterilmiştir. Çevresel etkiler de bozukluğun oluşmasında önemli görünmektedir; güvensiz bağlanma, çocuklukta ihmal veya travma ve aile içi evlilik veya psikiyatrik sorunlar, kabul edilen risk belirteçleridir.
Psikolog Şeyma Soyal
Referanslar;
Gunderson, J. G. (2011), Borderline Personality Disorder. The New England Journal of Medicine, 364:2037-42.
Lieb K., Zanarini M. C., Schmahl, C., Linehan M. M., & Bohus, M. (2004), Borderline Personality Disorder. 364: 453-61.
Learn MoreTAMAMLANMAMIŞ HİKAYEM: ZEİGARNİK ETKİSİ
YUNANCA ‘gnosis’, episteme ile eş anlamlı olup bilgi ya da bilim anlamına gelmektedir. Epistemoloji ise, bilgiyi ve bilgi sorununu ele alan bir temel felsefi disiplindir ve bilimsel bilginin ne olduğunu açıklamaya çalışır. Bu bağlamda bilgi, bütün canlıların merkezinde yatan özelliktir (Dawkins 2002). Bilme ise doğru bilgiye ulaşma eylemidir ve bu eylem hem bilişsel hem de psikolojik bir süreçtir (Aster 1994).
Zeigarnik etkisi; kişilerin tamamlanmamış veya bölünmüş-yarıda kesilmiş etkinlikleri, tamamlananlara göre daha kolay hatırladığını ifade eden psikolojik bir kavram. Rus psikolog ve psikiyatr Bluma Zeigarnik tarafından bir restoranda yapılan gözlem sonucu bulunmuştur. Zeigarnik, garsonların siparişleri sadece servis sırasında hatırladıklarını, servis tamamlandıktan sonra siparişi hafızalarından sildiklerini fark eder(Wikipedia). Konuyla ilgili çalışmalar ve deneyler yapar. Yaptığı çalışmalarla; bitirilmemiş, sonlandırılmamış işlerin, zihni meşgul ettiği ve iş bitince, zihnin bu meşguliyetten kendini kurtardığı sonucuna ulaşır.
Bilişsel tamamlanma ihtiyacı, konuyla ilgili olarak son zamanlarda davranışsal nörobilimin önem kazanmaya başlayan konularından biridir. Tamamlanma ihtiyacı ile Gestalt akımındaki Zeigarnik etkisi ilişkilendirilebilir. Tamamlanma ihtiyacı belirli bir konuda bilgi arayışını durdurma, sonuca bağlama, hesabı sabitleştirme, tespit etme ya da tam tersi tutumlardır. Ayrıca karar vermeyle ilgili bir durumla karşılaşıldığında bu durumu sonuca bağlama isteğidir (Atak H. vd., 2016).
Beklenti ihlali ise bir bireyin beklentilerinin dışında bir durumla karşılaştığında yaşadığı olumsuz durumu ifade eden bir kavramdır. Bu durumda kişiyi rahatsız eden temel özellik, belirsizlik durumudur. Eğer bireyin belirsizliğe tahammül düzeyi düşükse, karşılaştığı durumu algılamakta zorlanır ve bir koruma mekanizması olarak belirsizliği azaltma ve bu mekanizmayı desteklemek için tamamlanma ihtiyacı devreye girer. Bu da bireylerin, Zeigarnik etkisine ne kadar maruz kalacağını etkiler.
Beynimiz, günlük hayatta işimize yarayacak bilgileri saklarken çevremizde algıladığımız gereksiz bilgileri de bilinçaltımıza atar. Zeigarnik etkisiyle de beynimizin bitmemiş işleri de hafızamızda tuttuğunu ve o işlerimizin zihnimizde daima taze kaldığını öğreniyoruz.
KAYNAKÇA:
Aster EV (1994) Bilgi Teorisi ve Mantık (Çev. M Gökberk). İstanbul, Sosyal Yayınları.
Atak H. , Syed M. , Çok F. , Tonga Z. Yeni Bir Nöropsikolojik Kavram Olarak Tamamlanma İhtiyacı. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar – Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar. 2016; 8(3): 290-299.
Dawkins R (2002) Kör Saatçi (Çev. F Halatçı). Ankara, Tübitak.
Wikipedia. https://tr.wikipedia.org/wiki/Zeigarnik_etkisi
Learn MoreToplumsal Cinsiyet Rolleri
Bireyin cinsiyetti belli olduğu andan itibaren, bireye kadınsı ya da erkeksi rolleri atfedilmektedir (Bingöl, 2014). Ebeveynler, çocuğun cinsiyetine bağlı olarak eşyalar almakta ve cinsiyete bağlı olarak çocuğun geleceğini planlamaktadır. Bu nedenle insan doğduğu anla birlikte toplumsal cinsiyet rollerini öğrenmektedir (Özdemir, 2006). Cinsiyet, bireyin biyolojik koduyken toplumsal cinsiyet, bireyin kültürel yapıdaki yeridir (Hepşen, 2010). Başka bir değişle toplumsal cinsiyet, kadının ve erkeğin toplumdaki görevlerini gösteren bir kavramdır (Özaydınlık, 2014). Toplumsal cinsiyet rolleri kadın ve erkeğe farklı sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumluluklar cinsiyetler arası ayrımcılığa neden olmaktadır (Bora, 2011). Çocukluk zamanında başlayan bu ayrımcılıkta, erkek çocukları silah gibi güç ve sertlik gerektiren oyuncaklarla oynarken kız çocuklarının silaha göre daha yumuşak ve güç içermeyen bebeklerle oynaması söz konusudur. İlerleyen zamanlarda ise erkeklerin daha güç gerektiren işlerde çalışma imkanı varken kadınların evde oturup çocuklara bakması, bir işte çalışıyor ise bu işin daha az güç gerektiriyor olması lazımdır. Toplumsal cinsiyet rolleri kültürü ve insanları bir araya getirmektedir. Erkeksi ve kadınsı roller de insanı ve kültürü bir arada tutup ideal kadın ve erkeği tanımlamaktadır (Dökmen, 2015). Toplumsal cinsiyet rolleri algılanması bakımından gelenekselci ve eşitlikçi olarak ayrılmaktadır. Gelenekselci toplumsal cinsiyet rolünde kadınların hakları olumsuz şekilde etkilenmektedir. Erkeğin egemen olduğu toplumumuzda gelenekselci algılayışa göre kadınlar, erkeklerin yanında olmalı ve evde yapılacak olan işlerden sorumlu olmalıdır. Erkekler, evin geçimini ve güvenliğini sağlamalıdır. Gelişen dünyamızda gelenekselci toplumsal cinsiyet rolleri azalmakta ve eşitlikçi toplumsal cinsiyet rolleri artmaktadır. Eşitlikçi toplumsal cinsiyet rolünde kadınlar erkekler gibi ekonomik olarak özgürdürler ve kendi ayakları üzerinde durabilirler. Sosyal anlamda da bağımsız bir hale gelmişlerdir (Genç ve Kara, 2016).
Freud, toplumsal cinsiyet rollerinin bireyin hayata geldiği andan itibaren gelişmeye başladığını söylemiştir. Psikoseksüel gelişim dönemlerini olumlu bir şekilde atlatmış olan bireylerin ileride sağlam bir kişiliğe sahip olacağını söyler. Pskioseksüel gelişim dönemlerini olumsuz bir şekilde atlamış olan bireylerin ise cinsiyet rolü çatışmasını yaşayacağını ve psikolojik açıdan zehirleneceğini vurgular (akt. Kavuncu, 1987).
Horney (1991) ise Freud’a karşı eleştirilerde bulunmuş ve söylediği bazı kavramlara karşı çıkmıştır. Penis kıskançlığına karşı rahim kıskançlığı kavramını ortaya koymuştur. Cinsiyetlerin ayrımı olmadığını bu ayrımı yapanın toplum olduğunu söylemiştir.
Evrim psikolojisine göre toplumsal cinsiyet rolleri, genlerin kuşaklara aktarılması ve genetik dizilimin nesiller boyu yaşamasını sağlama yollarından biridir (Dökmen, 2004). Sosyal rol kuramına göre, sosyal bir alanda insanlardan beklenen davranışsal farklılıklar toplumsal cinsiyet rolleridir (Eagly, 1997). Sosyal Öğrenme Kuramına göre ise toplumsal cinsiyet çevreden rol model alınarak kadınlık ve erkekliğin öğrenilmesidir (Bussey ve Bandura, 1999). Toplumsal cinsiyet şeması kuramı, toplumsal cinsiyetin şemalardan öğrenildiğini ileri sürmektedir. Şemalara göre toplumsal cinsiyet rollerini üstlendiğimizi söylemektedir (Bem, 1981).
Toplumsal cinsiyetle ilgili son zamanlarda bir çok araştırma ve geliştirme çalışmaları yapılmaktadır. Literatür incelendiğinde yapılan çalışmalarda cinsiyet değişkenine bağlı olarak toplumsal cinsiyet rolünün algılanmasının farklılık gösterdiği, erkeklerin kadınlara göre daha gelenekselci olduğu sonucuna varılmıştır (Maness ve arkadaşları, 2000).
Kaynakça
Bem, S. L. (1981). Gender schema theory: A cognitive account of sex typing. Psychological Review, 88 (4), 354-364.
Bingöl, O. (2014). Toplumsal cinsiyet olgusu ve Türkiye’de kadınlık. KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırma Dergisi, 16 (özel sayı 1), 108-114.
Bora, A. (2012). Toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık. Ayrımcılık Çok Boyutlu Yaklaşımlar 175-187. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Bussey, K., and Bandura, A. (1999). Social cognitive theory of gender development and differentiation. Psychological Review, 106 (4), 676-713.
Dökmen, Y. Z. (2015). Toplumsal cinsiyet sosyal psikolojik açıklamalar (6.Baskı). İstanbul: Remzi Kitapevi.
Eagly, A. H., & Wood, W. (2000). A call to recognize the breadth of evolutionary perspectives: Sociocultural theories and evolutionary psychology. Psychological Inquiry, 1 (11), 52-55.
Genç, Y., ve Kara, H. Z. (2016). İç göç sürecinde birey rollerinin toplumsal cinsiyet açısından değerlendirilmesi. PESA Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2 (3), 31-40.
Hepşen, Ö. (2010). Tevrat, İncil ve Kuran-ı Kerimde kadın bedeni (Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi, Ankara.
Horney, K. (1991). Kadın psikolojisi (2. Baskı). (çev., Budak, S.) İstanbul: Öteki Yayınevi.
Kavuncu, A. N. (1987). BEM Cinsiyet Rolü Envanteri’ni Türk toplumuna uyarlama çalışmaları (Bilim Uzmanlığı Tezi). Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
Özaydınlık, K. (2014). Toplumsal cinsiyet temelinde Türkiye’de kadın ve eğitim. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 14 (33), 93-112.
Özdemir, E. (2006). Okul öncesi dönem çocuklarının cinsiyet özelliklerine ilişkin kalıp yargıların incelenmesi (Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi, Ankara.
Learn MoreYabancı El Sendromu
İlk kez 1972 yılında Beion ve Jedynak tarafından, korpus kallozumda tümörü olan üç farklı hastada “garip bir el bulgusu” şeklinde tanımlanan yabancı el sendromu (YES), genel olarak kollarda karmaşık motor fonksiyonlar esnasından meydana gelen istem dışı hareketler olarak tanımlanmaktadır. Hastalar yabancı olarak adlandırdıkları elleri hakkında genellikle ‘’elim benim sözümü dinlemiyor’’ ‘’sanki bu el benim elim değil, başka birine ait’’ gibi ifadelerde bulunarak durumlarını aktarmaktadırlar (Aboitiz vd., 2003).
Yabancı el sendromu; frontal, parietal, oksipital veya kallozal bozulmalarında ortaya çıkabilen, nadir görülen bir nörolojik bir durumdur (Bölükbaşı, Sarı, Tönge, Akdemir ve Elmacı, 2016). Yabancı el sendromunun birçok eiyolojik sebebi olduğu bilinmektedir. Genellikle beyindeki dokulardaki bozulmalar, vasküler ve neoplastik oluşumlarla meydana geldiği bilinse de (Aboitiz vd., 2003), bazı durumlarda nadiren de olsa migren aurası, epilektik nöbetler gibi aniden ve geçici olarak meydana gelen krizlerle de görülebilmektedir (Raieli vd., 2002).
Yabancı el sendromunun tedavisi için, benzodiazepinler, bilişsel davranışçı terapi, botilinium toksini enjeksiyonu, duygusal aldatmaca adı verilen diğer elin ayna görüntüsü veya elastik el tedavisi vb. yöntemler kullanılmaktadır (Haq vd., 2010).
Yabancı el sendromunu daha iyi anlayabilmek için, Dr. Strangelove adlı filmi izleyebilirsiniz.
KAYNAKÇA
Aboitiz, F., Carrasco, X., Schröter, C., Zaidel, D. ve Zaidel, E. (2003). The alien hand syndrome: classification of forms reported and discussion of a new condition. Neurological Sciemces 24(4), 252–257.
Bölükbaşı, F. H., Sarı, R., Tönge, M., Akdemir, G. ve Elmacı, İ. (2016). İntrakranial Meningiomaya bağlı yabancı el sendromu olgusu. Türk Nöroşirürji Dergisi, 26(3), 226-229.
Haq, I. U., Malaty, I. A., Okun, M. S., Jacobson, C. E., Fernandez, H. H. ve Rodriguez, R. R. (2010). Clonazepam and botulinum toxin for the treatment of alien limb phenomenon. Neurologist 16:106-108.
Raieli, V., Eliseo, G., Monforte, E., Puma, D. Ragusa, D. ve Eliseo, M. (2002). (Aboitiz vd., 2003). The alien hand and migraine with aura: a case report. Cephalalgia 22(8), 692-694.
Learn MoreKIRIK CAMLAR TEORİSİ
Kırık camlar teorisinin temelinde en küçük bir düzensizliğin suçu tetikleyebilme olasılığı bulunmaktadır. Bunu için ise toplumların en ufak yasadışı durumlara karşı dikkatli olmaları gerektiği söylenmektedir (alıntılayan Yazıcı, 2018). Bu teori, 1969 yılında Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo’ nun yapmış olduğu deneyden yola çıkarak oluşturulmuş, 1982 yılında da sosyal bilimci olan James Wilson ve George Kelling tarafından makale olarak yayılanmıştır. Deneyde Zimbardo suç ile mücadele için yeni bir bakış açısı ortaya koymuştur.
Teorinin ortaya çıkışındaki deneyi ve oluşturulan bakış açısını inceleyelim:
Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, düşük sosyoekonomik düzeye sahip bireylerin yaşadığı Bronx bölgesi ile yüksek yaşam standartlarına ve yüksek sosyoekonomik düzeye sahip bireylerin yaşadığı Palo Alto bölgesine plakası olmayan, kaputu aralık, 1959 model birer araba bırakmıştır. Bronx’ ta terk edilen araba birkaç dakika sonra bir baba, anne ve çocuk tarafından yağmalanarak aküsü ve radyatörü çalınmıştır. Yirmidört saat içerisinde arabanın camları parçalanmış, döşemeleri yırtılmış ve artık değerini yitirmiştir. Tüm bu yaşanılan durum Zibardo tarafından gizli bir şekilde kaydedilmiştir. Bir haftadan uzun süredir Palo Alto bölgesinde bulunan terk edilmiş arabaya kimse dokunmamıştır. Bunun üzerine Zimbardo balyoz ile arabaya kasıtlı bir şekilde vurarak kelebek camını kırmıştır. Kısa bir süre içinde araca verilen zararı gören Palo Alto’ daki insanlar aracın sahipsiz olduğunu düşünerek yağmalamaya başlamışlardır. Zimbardo bunun üzerine ilk camın kırılması ya da çevrenin kirlenmesine neden olan ilk duvar yazısına izin verilmesi durumunda gerçekleşecek suçların ve kötü gidişatın önüne geçilemeyeceğini belirtmiştir (Doğan, Sevinç, 2011).
Kırık camlar teorisi ile çıkarılması gereken önemli sonuç, suç ile mücadele için kentlerin düzenli ve bakımlı olması gerektiğidir. Bu da ancak halkın bu mücadeleye teşvik edilmesi ve katılması ile mümkün olur. Olumsuzlukların, suçların, düzensizliklerin olmasında ise tek bir hata yeterlidir ve devamı da bir o kadar hızlı gelir (Şenol, 2022). Bu durum hayatın her alanında karşımıza çıkar ve bir defadan bir şey olmaz düşüncesi ile hareket edildiğinde sonucunda bir çok şey olduğu görülür. Buna örnek olarak da ilk kavga, ilk işlenilen suç, ilk yalanlar, ilk aldatmalar verilebilir. Hayatın bu yönlerindeki kırgınlıklar tamir edilmez ise hem başkaları tarafından hem de kişinin kendisi tarafından da tekrar ve tekrar yaşanacağı unutmamalıdır.
Yazar:
Pamir Sina Arıtan
Referanslar:
Doğan, H. İ., Sevinç, B. (2011). Suç Teorileri ve Şehir Güvenliği: Bitlis İliyle İlgili Genel Bir Değerlendirme. Polis Bilimleri Dergisi, 13(4), 27-53.
Fotoğraf: Lars H Knudsen: https://www.pexels.com/tr-tr/fotograf/kapali-mavi-ve-cok-renkli-ahsap-kapilar-3046373/
Şenol, L. (2022). Örgütsel Kırık Camların Üretim Karşıtı İş Davranışları Üzerine Etkisi: Hizmet Sektöründe Bir Araştırma. Intertnational Social Sciences Studies Journal, 8(97), 1518-1526.
Yazıcı, N. (2018). Hile Üçgeni: Fırsatların Önlenmesinde Kırık Camlar Teorisi. Üçüncü Sektör Sosyal Ekonomi, 53(3), 843-851.
Learn MoreObsesif Kompulsif Bozukluk
Birçok alt türü bulunan Obsesif Kompulsif Bozukluk, (OKB) en genel anlamı ile zihnimizde meydana gelen ve engelleyemediğimiz durumlar karşısında verdiğimiz dürtüsel tepkilerdir.Obsesyon adı itibariyle takıntılı düşünce,fikir ve bazı durumlarda dürtüdür.Kompulsiyon ise bu obsesyona karşı(takıntılı düşünce,fikir,vb.)beynimizin oluşturduğu dürtüsel ve yoğunlukla anlık rahatlamalar sağlayan davranışlardır.OKB ‘yi güzel bir örnek ile açıklayalım; Yemekten önce ellerimizi yıkama davranışı normal rutinimizdir.Ellerimizi yıkarız,sofraya otururuz.OKB tanısı koymuş bireylerde durum daha farklıdır.Birey ellerini bir defa yıkamış olmasına rağmen,ikinci defa yıkar bu da yeterli gelmez bazen üçüncü defa yıkar ve bir türlü sofraya oturamaz. Tabii ki burada bahsettiğimiz davranış titizlik ile karıştırılmamalıdır.OKB tanısı koymuş birey ellerinin temiz olduğunun hatta ilk yıkamada temizlendiğinin farkındadır.Fakat zihnine sürekli nüfus eden “Ya temiz değilse?” düşüncesi yani obsesyon ve bu düşünceye karşı geliştirmiş olduğu ellerinin birden fazla kez yıkama davranışı ise kompulsiyon olmuştur.(Birden fazla tipi olan OKB’nin “temizlik-yıkama obsesyonu” türünü örnekledim.)Biz burada OKB’nin etimolojisinden bahsettik.OKB tanısı almak için birçok semptomun,belirli aralıklarla görülmesi gerekir.Bunlar kısaca şunlardır:
A. Takıntıların (obsesyonların), zorlantıların (kompulsiyonların) ya da her ikisinin birlikte varlığı:
Takıntılar (obsesyonlar) (1) ve (2) ile tanımlanır:
1. Kimi zaman zorla ve istenmeden geliyor gibi yaşanan, çoğu kişide belirgin bir kaygı ya da sıkıntıya neden olan, yineleyici ve sürekli düşünceler, itkiler ya da imgeler.
2. Kişi, bu düşüncelere, itkilere ya da imgelere aldırmamaya ya da bunları baskılamaya çalışır ya da bunları başka bir düşünce ya da eylemle yüksüzleştirme (bir zorlantıyı yerine getirerek) girişimlerinde bulunur.
Zorlantılar (kompulsiyonlar) (1) ve (2) ile tanımlanır:
1. Kişinin takıntısına tepki olarak ya da katı bir biçimde uyulması gereken kurallara göre yapmaya zorlanmış gibi hissettiği yinelemeli davranışlar (örn. el yıkama, düzenleme, denetleyip durma) ya da zihinsel eylemler (örn. dinsel değeri olan sözler söyleme, sayı sayma, sözcükleri sessiz bir biçimde yineleme).
2. Bu davranışlar ya da zihinsel eylemler, yaşanan kaygı ya da sıkıntıdan korunma ya da bunları azaltma ya da korkulan bir olay ya da durumdan sakınma amacıyla yapılır; ancak bu davranışlar ya da zihinsel eylemler, yüksüzleştireceği ya da korunulacağı tasarlanan durumlarla gerçekçi bir biçimde ilişkili değildir ya da açıkça aşırı bir düzeydedir.
Not: Küçük çocuklar bu davranışlarının ya da zihinsel eylemlerinin amaçlarını dile getiremeyebilirler.
B. Takıntılar ya da zorlantılar kişinin zamanını alır (örn. Günde bir saatten çok zamanını alır) ya da klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.
C. Takıntı-zorlantı belirtileri, bir maddenin (kötüye kullanılabilen bir madde, bir ilaç) ya da başka bir sağlık durumunun fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz.
D. Bu bozukluk, başka bir ruhsal bozukluğun belirtileriyle daha iyi açıklanamaz (örn. yaygın kaygı bozukluğunda olduğu gibi aşırı kuruntular; beden algısı bozukluğunda olduğu gibi dış görünümle aşırı uğraşma; biriktiricilik bozukluğunda olduğu gibi sahip olduklarını elden çıkartmakta ya da onlarla ilişkisini kesmekte güçlük çekme; trikotillomanide [saç yolma bozukluğu] olduğu gibi saçını yolma; deri yolma bozukluğunda olduğu gibi derisini yolma; basmakalıp davranış bozukluğunda olduğu gibi basmakalıp davranışlar; yeme bozukluklarında olduğu gibi törensel yeme davranışı; madde ile ilişkili ve bağımlılık bozukluklarında olduğu gibi maddeleri ya da kumar oynamayı düşünüp durma; hastalık kaygısı bozukluğunda olduğu gibi bir hastalığının olduğunu düşünüp durma; cinsel sapkınlık bozukluklarında olduğu gibi cinsel itkiler ya da düşlemler; yıkıcı bozukluklarda, dürtü denetimi ve davranım bozukluklarında olduğu gibi dürtüler; yeğin depresyon bozukluğunda olduğu gibi suçlulukla ilgili düşünsel uğraşlar; şizofreni açılımı kapsamında ve psikozla giden diğer bozukluklarda olduğu gibi düşünce sokulması ya da sanrısal uğraşlar ya da otizm açılımı kapsamında bozuklukta olduğu gibi yinelemeli davranış örüntüleri) (American Psychiatric Association,2013).
Peki bu durumla karşılaşan bireylerde hangi yol izlenmeli?
Uzun bir süreç ile karşı karşıya olduğumuzu bilmeliyiz.Öncelikle şartsız kabul ile başlamalıyız.Bunun yanında bireyin aile ve arkadaşlarına psiko-sosyal anlamda destek olması büyük önem taşıyor.Profesyonel olarak birçok ekol ve tedavi çeşidi bulunuyor.Bunların hastanın kaygı bozukluğu türüne göre belirlenip bu ölçüde ilaç ve psikoterapi sürecine adım atılması gerekir.
Referanslar:
American Psychiatric Association, Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, Fifth Edition (DSM-5), Diagnostic Criteria Reference Manual, trans. Köroğlu E, Association of Medical Publications, Ankara, 2014.
Learn More