DİSSOSİYATİF KİMLİK BOZUKLUĞU
DKB Nedir?
Yaygın olarak ‘Çoklu Kişilik Bozukluğu’ olarak bilinen ‘Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu’ bir bireyde iki ya da daha fazla farklı kimliğe/kişiliğe sahip olma durumudur. Bu kimliklere ‘alter’ adı verilir.
Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu, genellikle şiddetli çocuk istismarı gibi çocukluk deneyimlerinden kaynaklanan travma sonrası bir durum olarak kavramsallaştırılır. ‘’Yakın zamanda yapılan çalışmalar, çocukluk çağı travmaları ve DKB arasında güçlü bir ilişki olduğunu ortaya
çıkardı’’ ( Gleaves,1996,s.52). Bu duruma göre, önceki travmaya dissosiyatif tepki, bireyin ezici travmayla başa çıkmasına yardımcı olan yaratıcı bir hayatta kalma stratejisidir. Örnek olarak, ‘’yanlız bir çocuk, yaşama devam edebilmek için neşeli alter kimlik var edebilir’’ (Yanık,2017,s.189)
DKB Semptomları Nelerdir?
DKB’nin ayırıcı tanısı olan; iç ses, yüz ifadesi/duygularda hızlı değişim, ve hafıza sorunları olarak bu üç semptom belirtilebilir. Bu üç ana semptom DKB’nin ana meselesi olan alter kişilik göstergesidir. ‘’DKB’nin tüm semptomları bu alter kimliklerin aktiviteleri üzerinden oluşur’’ (Yanık, 2017, s.186)
İç Ses: DKB’nin hem önemli belirtilerinden biri hem de diğer rahatsızlıklarla ayırı tanısında en kullanışlı olan semptomdur. ‘’Alter kimlikler kendi aralarında iletişim kurmalarına bağlı iç ses/ konuşma oluşur’’ (Yanık,2017,s.186). DKB tanısı konulmuş kişilerde iç ses durumu çocukluktan itibaren devam ettiği için kendisi tarafından normal bir durum olarak algılanabilir.
Hızlı Afekt Değişimi: Alter kişiliklerin beden kontrolünde hızlı ve beklenmedik yer değiştirmelerine bağlı olarak yüz ve duygulanımlarında değişimler olabilir. Bu kimliklerin kendilerine ait duygudurumu ve yüz ifadeleri vardır. Örnek verecek olursak, çocuk alter, çocuksu bir ses tonuna ve konuşma tarzına sahip olurken, öfkeli bir alter sert bir bakışa sahip olabilir. Yüz ifadesi ve davranış o sıra bedeni hangi alter kontrol ediyorsa, o altere özgü olur.
Hafıza Sorunları: Alter değişimi sırasında ‘ev sahibi’ olan alter kısmen devre dışı kaldığında tam hatırlanmayan boşluklar oluşabilir. Hafıza problemlerinin şiddet oranı ev sahibi olan alterin ne oranda devre dışı kalıp kalmadığına göre değişiklik gösterebilir.
Referanslar
Gleaves, D. H. (1996). The sociocognitive model of dissociative identity disorder: A reexamination of the evidence. Psychological Bulletin, 120(1), 42–59. https://doi.org/
10.1037/0033-2909.120.1.42
Yanık, M. (2017). Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu’nun Tedavisi: Turkiye Klinikleri J Psychiatr, 10(3), 185-93.
VandenBos, Gary R. 2007. APA dictionary of psychology. Washington, DC: American Psychological Association.
Learn MoreOthello Sendromu
Freud, kıskançlığın, ‘’normal olarak tanımlanabilecek, keder gibi duygulanımsal durumlardan biri’’ olduğunu ileri sürmüştür. Kıskançlık, çoğu insanın hayatlarının bir döneminde deneyimlediği duygudur. Hepimiz bir dereceye kadar kıskançlık geliştiririz. Ancak, bu duygu, normallikten patolojiye kadar değişen, farklı yoğunluk dereceleriyle son derece yaygın ve karmaşık olabilir.
Othello Sendromu/Patolojik Kıskançlık
‘Othello Sendromu’ terimi, ilk kez 1995 yılında Todd ve Dewhurst tarafından kullanılmıştır. İsim, Shakespeare’nin ünlü eserlerinden biri olan ‘The Tradegy of Othello, The Moor of the Venice’ den gelir; burada kahramının karısının ‘sözde’ sadakatsizliğine karşı geliştirdiği kıskançlığı, sonunda onu eş cinayeti işlemeye götürmüştür. ‘Othello’ hikayesi evlilik ilişkisi bağlamında meydana gelse de, bu sendrom ikili ilişkilerde ortaya çıkan bir durumdur.
Othello sendromu, somut kanıtlara dayanmayan partnerin sadakatsizliği ile ilgili endişe olduğu aşırı veya kabul edilemez davranışlarla bir dizi mantıksız düşünce ve duygudur. ‘’Birey, bu inancının haklı olduğuna dair işaretler için sürekli tetiktedir, bulunamazsa delil üretir ve kanaate aykırı gerçekleri tamamen göz ardı eder.’’ (APA, 2007). ‘Othello Sendromu’, DSM-IV-TR, sanrılı bozukluk – kıskanç tip kategorisine girer. Teşhis konması için, bireylerin uzun süreli romantik partnerlerinin sadakatine ilişkin sanrılar yaşamaları gerekir (yani, birey, makul veya nesnel bir kanıt olmadan partnerinin sadakatsiz olduğuna ikna olmuştur). Kadınlara kıyasla erkeklerde daha fazla görülen bir durum olan ‘Othello sendromu’; psikoz, şizofreni, alkolizm ve madde bağımlılığı ile ilişkilidir.
Belirtileri Nelerdir?
- Partnerini herkesten ve her şeyden saplantılı bir şekilde kıskanma
- Somut olmayan senaryolar kurup onlara inanma
- Basit bir olaya karşı verilen aşırı tepki
- Şiddet eğilimi ve aşırı saldırganlık
- Partnerden ayrılmayı fobi haline getirme
- Kişiyi her şeyden kısıtlama eğilimi
Nasıl Teşhis Edilebilir?
‘Othello sendromu testi’, alanında uzman biri tarafından kişiye uygulanır. Kişiye birtakım sorular yöneltilerek verilen cevaba göre kişi analiz edilir ve yukarıda bahsetmiş olduğum sendromun belirtilerini kişinin gösterip göstermediğinin de desteği ile kişiye tanı konabilir.
Referanslar
İstanbul, N. P. (2021, December 22). Othello Sendromu (Patolojik Kıskançlık). NP. https:// npistanbul.com/eriskin-psikiyatri/othello-sendromu
Cipriani, G., Vedovello, M., Nuti, A., & di Fiorino, A. (2012). Dangerous passion: Othello syndrome and dementia. Psychiatry and Clinical Neurosciences, 66(6), 467–473. https://doi.org/10.1111/ j.1440-1819.2012.02386.x
Hashemipour, S. (2022). Discrimination Is Evil; Essays on Literary Masterpieces. Nobel Akademik Yayincilik.
VandenBos, Gary R. 2007. APA dictionary of psychology. Washington, DC: American Psychological Association.
Freud S. Certain Neurotic Mechanisms in Jealousy, Paranoia, and Homosexuality. In: Jones E, ed. Collected Papers of Sigmund Freud, vol 2. London: Hogarth, 1922, pp 235, 242, 323.
Learn MoreTravma Sonrası Stres Bozukluğu
Tıp literatüründe travma: insan vücudunun iskelet,deri,kafatası ve benzeri koruyucu elementlerin önleyemediği ani hasar ve insan bünyesinin dışarıdan yardım almadan iyileştiremeyeceği doku hasarları olarak tanımlanır. Psikolojik kökenli travma ise aniden ortaya çıkarak insanın temel korkularını tetikleyen ve sonuçta insan ruhunun duygu,düşünce ve davranış yapısını temelinden sarsan ruhsal yaralanmalardır.Bu tip travmalarda birey için dışardan yardım (psikososyal destek) alınmazsa mevcut durumda değişiklik göstermez.Travma tipleri genel olarak iki kategoride şekilllenmiştir.
1)Doğal Kaynaklı
2)İnsan Kaynaklı
Doğal kaynaklı travmalar ismi üzerinde açıklanacağı gibi bir doğal afet tarafından oluşan örselenmelerdir.Örneğin deprem,sel,çığ,tsunami birer doğal kaynaklı travmadır.
İnsan kaynaklı travmalar çok çeşitli olabileceği gibi genel olarak bireyin geçmişte etkilendiği bir durum ya da olay olarak nitelendirilebilir.Örnek verecek olursak,tecavüz,dayak,savaş,terör,ensest denilebilir.
Peki tüm bunların ışığında travma sonrası stres bozukluğu tanısı almak için hangi ölçütler gereklidir.TSSB(Travma sonrası stres bozukluğu) Amerikan Psikiyatri Birliği DSM-5 e göre 8 kategoride temellendirilmiştir.Bunlar şu şekildedir:
Not: Aşağıdaki tanı ölçütleri, erişkinler, gençler ve altı yaşından büyük çocuklara uygulanır.
A. Aşağıdaki yollardan biriyle (ya da birden çoğuyla), gerçek ya da göz korkutucu bir biçimde ölümle, ağır yaralanmayla karşılaşmış ya da cinsel saldırıya uğramış olma:
1. Doğrudan örseleyici olay(lar) yaşama.
2. Başkalarının başına gelen olay(lar)ı, doğrudan doğruya görme (bunlara tanıklık etme).
3. Bir aile yakınının ya da yakın bir arkadaşının başına örseleyici olay(lar) geldiğini öğrenme. Aile bireyinin ya da arkadaşının gerçek ölümü ya da ölüm olasılığı kaba güçle ya da kaza sonucu olmuş olmalıdır.
4. Örseleyici olay(ların)ın sevimsiz ayrıntılarıyla, yineleyici bir biçimde ya da aşırı bir düzeyde karşı karşıya kalma (örn. insan kalıntılarını toplayan ilk kişiler; çocuk sömürüsünün ayrıntılarıyla yeniden yeniden karşılaşan polis memurları).
Not: Böyle bir karşı karşıya gelme, işle ilgili olmadıkça, elektronik yayın ortamları, televizyon, sinema ya da görseller aracılığıyla olmuş ise A4 tanı ölçütü uygulanmaz.
B. Örseleyici olay(lar)dan sonra başlayan, örseleyici olay(lar)a ilişkin, istem dışı gelen aşağıdaki belirtilerin birinin (ya da daha çoğunun) varlığı:
1. Örseleyici olay(lar)ın yineleyici, istemsiz ve istençdışı gelen, sıkıntı veren anıları.
2. İçeriği ve/ya da duygulanımı örseleyici olay(lar)la ilişkili, yineleyici sıkıntı veren düşler.
3. Kişinin örseleyici olay(lar) yeniden oluyormuş gibi hissettiği ya da davrandığı çözülme (dissosiyasyon) tepkileri (örn. geçmişe dönüşler). (Bu tür tepkiler, belirli bir görülme aralığında ortaya çıkabilirler; en uç biçimi, o sırada çevresinde olup bitenlerin tam olarak ayırdında olmamadır.)
4. Örseleyici olay(lar)ı simgeleyen ya da çağrıştıran iç ya da dış uyaranlarla karşılaşınca yoğun ya da uzun süreli bir ruhsal sıkıntı yaşama.
5. Örseleyici olay(lar)ın simgeleyen ya da çağrıştıran iç ya da dış uyaranlara karşı fizyolojiyle ilgili belirgin tepkiler gösterme.
C. Aşağıdakilerden birinin ya da her ikisinin birlikte olmasıyla belirli, örseleyici olay(lar)dan sonra ortaya çıkan, örseleyici olay(lar)a ilişkin uyaranlardan sürekli bir biçimde kaçınma:
1. Örseleyici olay(lar)la ilgili ya da yakından ilişkili, sıkıntı veren anılar, düşünceler ya da duygulardan kaçınma ya da bunlardan uzak durma çabaları.
2. örseleyici olay(lar)a ilgili ya da yakından ilişkili, sıkıntı veren anılar, düşünceler ya da duyguları uyandıran dış anımsatıcılardan (insanlar, yerler, konuşmalar, etkinlikler, nesneler, durumlar) kaçınma ya da bunlardan uzak durma çabaları.
D. Aşağıdakilerden ikisinin (ya da daha çoğunun) olmasıyla belirli, örseleyici olay(lar)ın ortaya çıkmasından sonra başlayan ya da kötüleşen, örseleyici olay(lar)a ilişkin bilişlerde ve duygu durumda olumsuz değişiklikler olması:
1. örseleyici olay(lar)ın önemli bir yönünü anımsayamama (özellikle unutkanlık çözülmesine [dissosiyatif amnezi] bağlıdır ve baş yaralanması, alkol ya da madde kullanımıma bağlı değildir).
2. Kendisi, başkaları ya da dünya ile ilgili olarak, sürekli ve abartılı olumsuz inanışlar ya da beklentiler (örn. “Ben kötüyüm”, “Kimseye güvenilemez”, “Dünya tümüyle tehlikeli bir yerdir”, “Bütün sinir sistemim kalıcı olarak bozuldu”).
3. Örseleyici olay(ların)ın nedenleri ve sonuçlarıyla ilgili olarak, kişinin kendisini ya da başkalarını suçlamasına yol açan, süreklilik gösteren, çarpık bilişler.
4. Süreklilik gösteren olumsuz duygusal durum (örn. korku, dehşet, öfke, suçluluk ya da utanç)
5. Önemli etkinliklere karşı duyulan ilgide ya da katılımda belirgin azalma.
6. Başkalarından kopma ya da başkalarına yabancılaşma duyguları.
7. Sürekli bir biçimde, olumlu duygular yaşayamama (örn. mutluluğu, doyumu ya da sevgi duygularını yaşayamama).
E. Aşağıdakilerden ikisi (ya da daha çoğu) ile belirli, örseleyici olay(lar)ın ortaya çıkmasıyla başlayan ya da kötüleşen, örseleyici olay(lar)la ilintili, uyarılma ve tepki gösterme biçiminde belirgin değişiklikler olması:
1. İnsanlara ya da nesnelere karşı sözel ya da sözel olmayan saldırganlıkla dışa vurulan, kızgın davranışlar ve öfke patlamaları (bir kışkırtma olmadan ya da çok az bir kışkırtma karşısında).
2. Sakınmaksızın davranma ya da kendine zarar veren davranışlarda bulunma.
3. Her an tetikte olma.
4. Abartılı irkilme tepkisi gösterme.
5. Odaklanma güçlükleri.
6. Uyku bozukluğu (örn. uykuya dalmakta ya da uykuyu sürdürmekte güçlük ya da dingin olmayan bir uyku uyuma).
F. Bu bozukluğun süresi (B, C, D ve E tanı ölçütleri) bir aydan daha uzun olmalıdır.
G. Bu bozukluk, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.
H. Bu bozukluk, bir maddenin (örn. ilaç, alkol) ya da başka bir sağlık durumunun fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz.
1. Kendine yabancılaşma (depersonalizasyon): Kişinin, zihinsel süreçlerinden ya da vücudundan koptuğu duyumunu yaşadığı, sanki bunlara dışarıdan bir gözlemciymiş gibi baktığı, sürekli ya da yineleyici yaşantılar (örn. sanki bir düş içindeymiş gibi olduğu duyumu; kendisinin ya da vücudunun gerçekdışı olduğu ya da zamanın yavaş aktığı duyumu). Örselenme (Travma) ve Tetikleyici Etkenle (Stresörle) İlişkili Bozukluklar
2. Gerçek dışılık (derealizasyon): Çevredekilerin gerçekdışı olduğuna ilişkin, sürekli ya da yineleyici yaşantılar (örn. kişinin çevresindeki dünya gerçekdışı, düşsel, uzak ya da çarpık olarak yaşanır). (American Psychiatric Association,2013).
Not: Bu alttürün kullanılabilmesi için, çözülme belirtilerinin, bir maddenin (örn. bilinç kararmaları, alkol esrikliği sırasındaki davranışlar) ya da başka bir sağlık durumunun (örn. kompleks parsiyel katılmalar) fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamıyor olması gerekir.
Referanslar:
American Psychiatric Association, Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, Fifth Edition (DSM-5), Diagnostic Criteria Reference Manual, trans. Köroğlu E, Association of Medical Publications, Ankara, 2014.
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN ROMANTİK İLİŞKİLERİNDE GÖZLENEN İSTİSMAR
İstismar günlük hayatımızın büyük kısmında yakından tanık olduğumuz bir olgudur. Özellikle yakın ilişkilerin önem kazandığı üniversite döneminde öğrencilerin romantik ilişkilerinde istismar örneklerine tanık olmamız hiç şaşırtıcı değildir. İstismarı bazen çok net bir şekilde görebiliyorken bazen farkında bile olmayabiliyoruz. Ayrıca istismara maruz kalan kişi olabileceğimiz gibi bunu uygulayan kişi de olabiliriz.
Romantik ilişkilerde istismar partnere güç ve kontrol kullanarak gerçekleştirilen zarar verme ve taciz davranışlarıdır. İstismarın fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik olmak üzere 4 türü olduğunu düşünürsek bunlara tokatlama, itme, sarsma, yakma, cinsel ilişkiye zorlama, zorla cinsel ilişkiye girme, zorla cinsel temas, aşağılama, bilgi saklama, kasıtlı olarak utandırma ya da küçük düşürecek şeyler yapma, sosyal çevreyle iletişimi kısıtlama, söz, hareket ya da silah kullanarak tehdit etme, parasına el koyma gibi davranışları örnek olarak verebiliriz(Kumcağız vd, 2018).
Üniversite öğrencilerinin romantik ilişkilerindeki istismar için bazı risk faktörleri bulunmaktadır. Bunlar; madde kullanmak, özellikle alkol kullanmak, sürekli öfke, duyguları düzenlemede güçlük ve düşük öfke yönetimi, borderline kişilik özelliği, çocukluk çağı istismarı ve şiddete karşı kabul tutumlarına sahip olmadır (Öngün vd, 2018).
Alanyazında bu konuda dikkat çeken bazı noktaları paylaşacak olursak;
-Kaygılı bağlanma, makyavelizm, narsizm ve psikopati puanları arttıkça romantik ilişkide istismarı değerlendirme puanları da artmaktadır (Direk, 2020).
-Uzun süredir birlikte olan kişiler daha kısa süredir birlikte olanlara göre daha yüksek düzeyde istismara maruz kalmaktadır. Ayrıca yaşı daha büyük olan üniversite öğrencileri yaşı daha küçük olanlara göre daha yüksek düzeyde istismar algılamaktadır. (Kılınçer & Tuzgöl Dost, 2014).
-Hem kadın hem erkekler farklı şekillerde de olsa romantik ilişkilerinde istismara maruz kalmaktadır hatta istismara maruz kalma oranının cinsiyete göre farklılaşmadığı görülmektedir (Seçim, 2019).
Üniversite dönemi romantik ilişkilerdeki istismar açısından riskli bir dönem olduğu için bu dönemde öğrencileri istismara yönelik bilinçlendirmek, onlara istismarla nasıl başa çıkacakları konusunda yol göstermek ve istismarı henüz yaşanmadan önüne geçebilmek için neler yapılabileceğini aktarmak oldukça önemlidir. Öğrencilere hangi davranışların istismar göstergesi olduğunu, istismar bildiriminin aslında ne kadar da önemli olduğunu içeren bilgilendirici konuşmalar yapmak ve cinsiyet rolleri, stres ve öfkeyle nasıl başa çıkılacağı, bireyin eylemleri için sorumluluk alması, duygularını başkasına göstermesi konusunda da çeşitli eğitim programları düzenlemek özellikle de üniversitenin ilgili birimleri tarafından özenle ele alınması gereken bir konudur (Öngün & Ünsal, 2018).
Referanslar
Direk, H. (2020). Üniversite öğrencilerinde romantik ilişkide algılanan istismar, karanlık kişilik özellikleri ve bağlanma stillerinin ilişkisi. [Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi]. Yakın Doğu Üniversitesi.
Kılınçer, A. S. & Tuzgöl Dost, M. (2014). Üniversite öğrencilerinin romantik ilişkilerinde algıladıkları istismar. Turkish Psychological Counseling and Guidance Journal, 5(42). https://dergipark.org.tr/tr/pub/tpdrd/issue/21462/229982
Kumcağız, H., Orak, O. S. & Şahin, C. (2018). Üniversite öğrencilerinin romantik ilişkilerinde algıladıkları istismarı yordamada algılanan anne baba tutumları ve boyun eğici davranışlar. MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 7(2), 389-399. https://dergipark.org.tr/tr/pub/mjss/issue/40519/485958
Öngün, E. & Ünsal, G. (2018). Üniversite yaşamında yakın ilişkiler ve istismar. Journal of Academic Research in Nursing, 4(1), 52-58. https://www.journalagent.com/jaren/pdfs/JAREN_4_1_52_58.pdf
Seçim, G. (2019). Üniversite öğrencilerinin romantik ilişkilerinde maruz kaldığı istismar davranışları. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/674463
Learn More‘Panik Atak’ Bir Tanı Mıdır?
Genel olarak ‘Panik Atak’ ve ‘Panik Bozukluk’ birbirleri ile karıştırılabiliyor veya direkt ‘Panik Atağı’ hastalık olarak değerlendirilebiliyoruz. Panik Atak hastalık mıdır? Panik Bozukluk nedir? İkisinin farkları nelerdir?
Panik Atak
‘Panik atağı’ ruhsal bir bozukluk değil, bir semptomdur. Panik atakları yoğun bir korku, endişe ile ani olarak başlayıp kısa bir sürede de en yüksek düzeyine ulaşır. Panik atağı sırasında fiziksel olarak; soluk almada güçlük, boğulma hissi, baygınlık hissi, çarpıntı, baş dönmesi, sıcak basması, uyuşma gibi belirtiler görülebilir. Bedensel belirtilerin yanı sıra ölüm korkusu, ya da kontrolü kaybetme korkusu gibi bilişsel belirtiler eklenebilir.
Panik atağı, sadece kaygı bozukluklarında değil; depresyon bozukluklukları, madde kullanım bozuklukları ve sosyal, özgül fobilerde de gözlemleyebiliyoruz. Panik bozukluğunda, panik atağının varlığı bu bozukluk için tanı ölçütleri içinde kapsanır ve panik atağı bir belirleyici olarak kullanılamaz.
Panik Bozukluk
Panik Bozukluğu ‘’kişide kendiliğinden ve beklenmedik bir anda ortaya çıkan, şiddetli iç sıkıntısı ile buna eşlik eden bedensel ve bilişsel belirtilerden oluşan ve ataklarla seyreden bir
hastalıktır’’ (Erdogan, 2007 ,s.3).
‘Panik bozukluk’ tanısı için iki temel ayırıcı özellik vardır;
- Panik bozukluğunun en temel ayırıcı özelliği ‘yineleyici’, ve ‘beklenmedik’ panik ataklarının görülmesidir. Panik atak belirtilerinin kısa sürede en yoğun haline ulaştığı ve sonrasında 10-15 dakika içerisinde git gide azalarak kaybolduğu bilinmektedir. Ataklar sırasında yaşanan belirtiler kişide ‘kalp krizi geçireceği’ veya ‘aklını kaçıracağı’ gibi olumsuz düşünceler ortaya çıkarabilir ve kişi ataklardan ve getirdiği sonuçlardan kaçınabilmek için davranış değişiklikleri geliştirebilir.
- Panik bozuklukta diğer bir ayırıcı ve temel tanı ise ‘beklenti anksiyetisidir’. Panik atağının yaşanmasının ardından, kişide sıklıkla yeni bir atak geçirme korkusu görülebilir. Bu durum, sıklığı ölçüsünde panik atağı eşiğini düşürür ve yeni atakların ortaya çıkma riskini attırabilecek bir etki gösterebilir.
Referanslar
Erdogan,S. (2007). Panik Bozukluğunun Nörobiyolojisi. Klinik Psikiyatri, 10(Ek 4):3-13. Tükel,R. (2002). Panik Bozukluğu. Klinik Psikiyatri, Ek 3:5-13
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders
(5th ed.). Washington, DC: American Psychiatric Association
Learn MoreİNTİHARIN YAYGIN OLARAK GÖRÜLDÜĞÜ KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
İntiharı kişinin kendi isteğiyle yaşamına son vermesi olarak düşünebiliriz. Şüphesiz ki kişiyi intihara sürükleyen tek bir nedenden bahsetmek mümkün değildir, bu girişime neden olan birçok faktör vardır. Fakat biz bu yazımızda kişilik bozukluklarının intihar ile ilişkisini inceleyeceğiz.
Yalvaç (2006) tarafından intihar girişiminde bulunan katılımcılarla yapılan bir araştırmada katılımcıların %90’ının en az bir kişilik bozukluğu tanısı aldığı görülmüştür, bu oldukça yüksek bir orandır. Kişilik bozuklukları arasından intihar ile en çok ilişkilendirilenler hangileridir diye baktığımızda karşımıza başta borderline kişilik bozukluğu olmak üzere, histrionik kişilik bozukluğu ve antisosyal kişilik bozukluğu çıkmaktadır (Ateşci vd, 2002). Bu bozukluklara daha yakından bakacak olursak:
Borderline kişilik bozukluğu olan kişilerde kişiler arası ilişkilerinde yoğun tutarsızlık görülür. Uygunsuz ve yoğun öfke hissederler. Gerçeği değerlendirme becerileri kusurludur. Kendine zarar verme davranışları görülür. Tekrarlayan intihar tehditlerinde ve hareketlerinde bulunurlar. Bu bozukluğu olan kişilerin intihar girişimlerinin altında intikam alma, cezalandırma ve panikten kurtulma amacı yatmaktadır. Aslında yetersizlik ve kendini ifade etme güçlüklerini de yansıtıyor olabilirler. (Hamurcu & Ünal, 2014)
Histrionik kişilik bozukluğu olan kişiler her alanda duygusallık ve ilgilenilme ihtiyacı güderler. Olayları büyütme eğilimleri vardır. Abartılmış mimik ve jestlerde bulunurlar. Karşılarındaki insanı baştan çıkarmaya yönelik davranışlar sergilerler. Bu kişilerdeki intihar girişimi genellikle öfke ve hayal kırıklığından kaynaklandığı düşünülmektedir.
Antisosyal kişilik bozukluğu olan kişiler ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde sosyal normlara uygun olmayan davranışlar -hilekarlık, hırsızlık, yasa dışı madde kullanımı en yaygın görülenlerdir- sergilemeleri ile dikkat çekerler. Bu kişiler başkalarının haklarını önemsemezler. Olumsuzluk içeren yoğun duygusallık içinde oldukları ve daha bağımsız hareket ettikleri için intihar girişiminde bulunma ihtimalleri daha yüksek olarak görülmektedir (Douglas, 2007).
Kişilerin intihar girişiminde bulunmalarının önüne geçebilmek ya da bu girişimi tekrarlamalarını önlemek adına ilaç tedavisi ve hastaneye yatışının yapılmasının yanı sıra psikoterapiye başlamalarının da oldukça faydalı olduğu görülmektedir. Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve Diyalektik Davranışçı Terapi (DDT) bu noktada umut veren psikoterapilerdir (Bustos, 2019).
Referanslar
Ateşçi, F. Ç., Kuloğlu M., Tezcan E., & Yıldız M. (2002). İntihar girişimi olan bireylerde birinci ve ikinci eksen tanıları. Klinik Psikiyatri Dergisi, 5(1), 22 – 27.
Douglas, K. S., Lilienfeld, S. O., Skeem, J. L., Poythress, N. G., Edens, J. F., & Patrick, C. J. (2008). Relation of antisocial and psychopathic traits to suicide-related behavior among offenders. Law and human behavior, 32(6), 511–525. https://doi.org/10.1007/s10979-007-9122-8
Hamurcu, H. & Ünal, S. (2014). İntihar girişimi ile başvuran bireylerde kişilik bozukluğu ve bazı klinik değişkenler. Anadolu Psikiyatri Dergisi. 15, 24-30.
Méndez-Bustos, P., Calati, R., Rubio-Ramírez, F., Olié, E., Courtet, P., & Lopez-Castroman, J. (2019). Effectiveness of psychotherapy on suicidal risk: A systematic review of observational studies. Frontiers in Psychology, 10, 277. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2019.00277
Yalvaç, H. D. (2006). İntihar girişiminde bulunan bireylerde psikiyatrik morbidite, kişilik bozukluğu ve bazı sosyodemografik ve klinik etkenlerle ilişkisi. [Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi}. İnönü Üniversitesi.
Learn MoreDeri yolma bozukluğu
DSM – 5’te ilk defa tanımlanan ve Obsesif –Kompulsif Bozukluk başlığı altında yer alan Deri Yolma Bozukluğu; derinin sürekli yolunarak, yaralanmasına ya da bozulmasına sebebiyet veren, tekrarlayıcı olarak deri yolma, çizme, sürtme girişimlerini azaltamama ya da durduramama olarak tanımlanmaktadır. Diğer birçok bozukluğun tanı kriterlerinde de yer aldığı gibi, Deri Yolma Bozukluğu’nda da işlevsellikte azalma ve bozulmalar meydana gelmektedir. Ayrıca Deri Yolma Bozukluğu herhangi bir sağlık durumunun fizyolojisiyle daha iyi açıklanamamaktadır (APA, 2013). Normal yolma davranışından ayrılmasında etkili olan faktörler, yolmanın sürekliliği ve derideki ciddi hasarlar olarak gösterilebilir. Deri üzerindeki hasarlar bazı durumlarda hayati tehlike oluşturabilecek düzeye dahi gelebilmektedir (akt. Dal, 2021).
Stres altında, yorgunlukta, boş zamanlarda, gerçekleştirilmesi planlanandan daha fazla zaman alan işlerde veya duyguların coşkun yaşandığı durumlarda, deri yolma davranışının arttığı gözlemlenmiştir. Duyguların düzenlenememesinin ve baş etme yöntemlerindeki başarısızlıkların da deri yolma davranışını tetiklediği ile ilgili sonuçlar elde edilmiştir (Flessner ve Woods, 2006).
Hayes, Storch ve Berlanga (2009) tarafından gerçekleştirilen bir çalışma sonucunda, deri yolmanın kaygı ve dürtüselliğe bağlı olduğu gözlemlenmiştir. Yapılan diğer araştırmalar incelendiğinde ise; dürtüselliğin ve bireyin kendini sakinleştirmeye karşı duyduğu ihtiyacın Deri Yolma Bozukluğu’nda oldukça sık görüldüğü sonucuna ulaşmıştır. Bunun yanı sıra Deri Yolma Bozukluğu olan bireylerin duygusal uyaranlar karşısında nörolojik olarak daha duyarlı oldukları gözlemlenmiştir (Snorrason ve ark., 2011). Yapılan başka bir çalışma sonucunda ise; deri yolma davranışının bireylerin rahatlamasına yardımcı olduğu, duygu regülasyonu konusunda kolaylık sağladığı ve bireylerin duyguları yönetmede ‘’yolma’’ davranışını ortaya çıkararak daha güçlü bir başa çıkma stratejisi geliştirdiği elde edilmiştir (Lang ve ark., 2010).
Obsesif – Kompulsif Bozukluk başlığı altında incelenen Deri Yolma Bozukluğu’nun etiyolojik olarak OKB’la benzer olmasına bağlı olarak, Deri Yolma Bozukluğu’nun tedavisi de OKB ile benzerlik göstertermektedir (Lochner, Ross ve Strein, 2017).
Yazar:
Psikolog Fulya Toy
Referanslar:
Amerikan Psikiyatri Birliği, (2013). Ruhsal bozuklukların tanısal ve sayımsal elkitabı, beşinci baskı (DSM-5). (Köroğlu E, çev.) Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
Dal, N. (2021). Genç yetişkinlerde deri yolma davranışlarıyla ebeveynlerine bağlanma arasındaki ilişki. (Yüksek Lisans Tezi).İstanbul Gelişim Üniversitesi, İstanbul.
Hayes, S. L., Storch, E. A., ve Berlanga, L. (2009). Skin picking behaviors: An examination of the prevalence and severity in a community sample. Journal of anxiety disorders, 23(3), 314-319.
Lang, R., Didden, R., Machalicek, W., Rispoli, M., Sigafoos, J., Lancioni, G. ve Kang, S. (2010). Behavioral treatment of chronic skin-picking in individuals with developmental disabilities: A systematic review. Research in Developmental Disabilities, 31(2), 304-315.
Lochner, C., Roos, A. Stein, D., J. (2017). Excoriation (skin-picking) disorder: a systematic review of treatment options. Neuropsychiatr Dis Treat, 13, 1867-1872.
Snorrason, I., Smari, J. ve Olafsson, R., P. (2011). Motor inhibition, reflection impulsivity and trait impulsivity in pathological skin picking. Behavior Therapy, 42(3), 521-532.
Learn MoreBİPOLAR BOZUKLUĞU OLAN KİŞİLERİN BAĞLANMA STİLLERİ
Çevrenizde uzun vadede bir dönem çok enerjik bir dönem ise aşırı düzeyde depresif duygular yaşayan biri var mı? Ve bu kişinin sadece duygusal olarak değil aynı zamanda bilişlerinde, davranışlarında ve yaşam şartlarında birtakım değişimler görülüyor mu? Çok temel düzeyde örneklendirdiğimiz bu durum aslında bipolar bozukluğu olan bir kişide gözlemlenenlerdir. Daha detaylı bakacak olursak bipolar bozukluğu olan kişilerde neler gözlemlenir? Bipolar bozukluğu olan kişilerin benlik saygısında abartılı bir artış ya da büyüklük düşünceleri, uyku gereksiniminde azalma, her zamankinden daha konuşkan olma ya da konuşmaya tutma, düşünce uçuşması, dikkat dağınıklığı, amaca yönelik etkinlikte artma, kötü sonuçlar doğurabilecek etkinliklere aşırı katılma şeklinde görülen bir manik dönem ve neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde çökkün duygular, bütün etkinliklere karşı ilgide belirgin azalma, çok kilo verme ya da kilo alma, düşünmekte ya da odaklanmakta güçlük çekme ya da kararsızlık yaşama, yineleyici ölüm düşünceleri şeklinde görülen depresif dönem görülmektedir (Kaya, 2019).
Peki bipolar bozukluğu olan kişiler romantik ilişkilerinde partnerine nasıl bağlanır? Bu kişiler romantik ilişkilerinde duygusal güçlükler yaşayabilmekte ve sağlıklı bireylere göre partnerine daha çok güvensiz bağlanmaktadır. Bu kişilerin güvensiz bağlanmanın özellikle de kaçıngan ve kaygılı alt başlıklarında sağlıklı bireylere göre daha yüksek puanlar elde ettikleri görülmüştür (Yaman & Kuzugüdenlioğlu Ulusoy, 2020 ). Bu noktada bipolar bozuklu olan kişilerin bağlanma örüntülerini daha iyi anlayabilmek için güvensiz bağlanma, kaçıngan bağlanma ve kaygılı bağlanma kavramlarına daha yakından incelememiz gerekmektedir;
Güvensiz bağlanmada kişi ilişkilerinde partnerinin duygularını anlamakta zorlanır ve iyi ilişkiler kuramaz. Kişi, partnerinin yanında olduğunu, karşılık verici olduğunu, duyarlı olduğunu ve kabullenici olduğunu düşünmez.
Kaçıngan güvensiz bağlanmada kişi yakın ilişki kurmaktan kaçınır. Bu yüzden de diğerlerini kendisinden uzak tutma eğilimindedir. Sadece kendisine güvenebileceği düşünür. Hatta duygusallık için zamanlarının olmadığını ve bunun saçma olduğunu iddia edebilirler. Çok zorlandıkları ya da zorlanacakları bir durum olursa ilişkiyi o noktada sonlandırmak için fırsat ararlar.
Kaygılı güvensiz bağlanmada kişi daha çok beklentiye girer, sahiplenicidir hatta karşısındakine bağımlı olduğunu bile söyleyebiliriz. İlişkilerine gösterdikleri bu aşırı bağlılık aslında ilişkilerinin bitmesine yol açabilir. İlişkilerinde büyük iniş ve çıkışlar yaşamaktadırlar. Partnerlerinden ayrı kaldıklarında kendilerini fazlasıyla kaygılı hissederler. Partnerlerini yanlarında tutmak için eleştirme, suçlama gibi çeşitli yollara başvururlar. Bu kişiler ilişkilerinin bitmesi ile ilgili bir durum ortaya çıktığında aşırı tepki göstermektedirler (Boylam Psikiyatri Hastanesi).
Referanslar
Boylam Psikiyatri Hastanesi. Bağlanma Kuramı. https://www.boylampsikiyatri.com/baglanma-kurami/
Kaya, M. C. (2019). Bipolar bozukluk ve majör depresif bozukluk tanılı hastaların remisyon dönemlerinde bağlanma ve zihin kuramı özelliklerinin araştırılması. [Yayınlanmamış Tıpta Uzmanlık Tezi]. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi.
Yaman A. R., Kuzugüdenlioğlu Ulusoy D., Dönmez F.(2020). Bipolar bozukluğu olan hastaların mizaç ve bağlanma özellikleri ile oksitosin düzeyleri arasındaki ilişkinin araştırılması. SDÜ Tıp Fakültesi Dergisi, 27(3), 289-300.
Learn MoreSTRES NEDİR VE NASIL YÖNETİLİR?
Kişinin fiziksel ve psikolojik bütünlüğünün bozulmasından kaynaklı yaşadığı gerilim olarak tanımlanan stres, günlük hayatımızın olağan bir parçasıdır. Yeni doğan bir kardeş, evlilik, boşanma, sevilen birinin kaybı, işten ayrılma gibi günlük hayat içerisinde farklılık yaratan bu tarz çeşitli yaşam olayları kişinin stres deneyimlemesinde etkilidir. Yine de şunu belirtmek gerekir ki; insanlar aynı yaşam olaylarına farklı tepkiler verebilirler. Bir diğer deyişle bir kişi için oldukça stresli olan bir olay başka bir kişide hiç stres yaratmayabilir. Aynı zamanda kişinin farklı zamanlarda aynı olaya verdiği tepkiler de farklı olabilir.
Stres belirtilerini iki gruba ayırabiliriz:
İlki yorgunluk, uyuşukluk, hızlı solunum, kas gerginliği ve ağrıları, libido seviyesinde azalma, aşırı yemek yeme ya da iştah kaybı, baş ağrısı titreme, el ve ayaklarda soğuma, deri döküntüleri gibi fiziksel belirtiler. İkincisi ise sabırsızlık, öfke, endişe, kaygı, panik, huzursuzluk, üzüntü, hafızada zayıflık, karar vermede güçlük, aşırı hassasiyet, cinsel yaşamda değişiklik, ölüm ve intihar düşüncelerinin sık sık tekrarlaması, uyku bozukluğu, depresyon, alkol ve madde kullanımında artış, benlik saygısı ve verimlilik de azalma gibi psikolojik belirtilerdir. (Özel & Karabulut, 2018).
Stres yönetimi, kişinin stresle karşı karşıya kaldığı zaman en etkili yöntemleri kullanarak başa çıkabilmesini sağlamak için gereklidir. Amaç kişinin en az seviyede stres yaşamasını sağlamaktır. Stres yönetimi, olayların değerlendirilmesi, algılanma biçimi, duygular, çeşitli davranış biçimleri gibi pek çok boyuttan oluşmaktadır. Bu nedenle de kişinin stresten ne kadar etkileneceği bir miktar da kişinin kendisi tarafından belirlemektedir (Kaba, 2019).
Stresle başa çıkmada profesyoneller tarafından gevşeme egzersizleri, solunum ve nefes egzersizleri, masaj, müzik dinleme, yürüyüş gibi egzersiz programları ve duygu durum yönetimine yardımcı bilişsel-davranışçı psikoeğitim gibi eğitim programları düzenlenmektedir. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki bireysel olarak da stresi azaltmak için yapılabilecek şeyler vardır bunların başında da spor, meditasyon, biofeedback (biyolojik dönüt), gevşeme, beslenme ve diyet, yakınlardan sosyal destek alma, sosyal, kültürel ve sportif etkinliklere katılma, masaj, dua ve ibadet gelir (Sürme, 2019).
Yazar:
Ayşe Altın
Referanslar
Kaba, İ. (2019). Stres, tuh sağlığı ve stres yönetimi: Güncel bir gözden geçirme. Akademik Bakış Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi, (73), 63-81. https://dergipark.org.tr/en/pub/abuhsbd/issue/47888/761264
Özel, Y. & Karabulut, A. (2018). Günlük yaşam ve stres yönetimi. Türkiye Sağlık Bilimleri ve Araştırmaları Dergisi, 1(1), 48-56. https://dergipark.org.tr/en/pub/tusbad/issue/38852/427943
Sürme, Y. (2019). Stres, stresle ilişkili hastalıklar ve stres yönetimi. Journal of International Social Research. 12, 525-529.
Learn More‘Stockholm sendromu’: Psikiyatrik tanı mı yoksa şehir efsanesi mi?
1973 yılında İsveç’in Stockholm kentinde firari bir mahkum dört banka çalışanını rehin aldı. 131 saat boyunca rehineler, hüküm giymiş bir suçluyla bir banka kasasını paylaştı. Olaydan sonra ehineler, yaşadıkları sıkıntılara rağmen, rehin alan kişilere karşı herhangi kötü bir duygu beslemediklerini ve ayrıca polisten kendilerini rehin alanlardan daha çok korktuklarını bildirdiler. Bu fenomen daha sonrasında psikologlar tarafından ‘Stockholm Sendromu’ adını aldı.
Stockholm Sendromu, kaçırılan bir kurbanın kendisini kaçıran kişiye karşı geliştirdiği olumlu bağı tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Tanı herhangi bir uluslararası sınıflandırma sisteminde açıklanmamasına rağmen, medya kaynakları tarafından kullanılan bir terimdir.
Bu tarz vakalar incelendiği zaman, aslında çoğu rehine, kendisini rehin alan kişiyle özdeşleşmez ve onlara karşı sempati duymaz. Ayrıca, polisi düşman olarak görmez. Bunun yerine, kendisini rehin alan kişi/kişilere bir ‘sorun’, polisin de ‘çözümü’ temsil ettiğinin farkındadırlar. Serbest bırakılan rehinelerle yapılan görüşmeler, özellikle uzun vadeli olaylarda rehinelerin çoğunun Stockholm sendromuna dair hiçbir kanıt göstermediğini ortaya çıkarmıştır.
Psikiyatrik tanı mı yoksa şehir efsanesi mi?
‘Stockholm sendromu’ etiketi, açıklanamayan davranışları açıklama ihtiyacını ortadan kaldırmaya yardımcı olabilir. Spesifik tedavi gerektirebilecek veya kurbanlarının ruh sağlığı üzerinde uzun vadeli etkileri olabilecek belirli bir psikiyatrik sendromu tanımladığına dair çok az kanıt vardır.
Stockholm sendromu için doğrulanmış tanı kriterleri tanımlanmamıştır. Bu fenomen herhangi bir uluslararası psikiyatri sınıflandırma sistemine dahil edilmemiştir. ICD-10’da, istisnai stresli yaşam olaylarının tetiklediği geçici bozuklukları içeren ‘akut stres reaksiyonu’ kategorisi, muhtemelen en alakalı olanıdır. Mevcut literatür sınırlı araştırma değerine sahiptir ve bu durum ‘Stockholm Sendromunu’ bir psikiyatrik tanı olarak desteklenme olasılığını düşürür. Ek olarak, ‘’Stockholm sendromu, tanınan bir ‘Medical Subject Headings’ (MeSH) değildir.’’ ( Namnyak et al., 2007, s.1)
Stockholm Sendromu hakkında bu kadar çok yanlış kanı ve yanlış inancı sürdüren nedir?
‘Stockholm Sendromu’, düşünüldüğü kadar yaygın değildir ve ‘istisna’ olarak düşünülebilir. İstisnalar her zaman daha ilginç bulunmuştur ve ek tartışmalara yol açmıştır. İstisnalar daha çok ilgi çektiği için, medya aracılığı ile daha yaygın bir şekilde görülmüşlerdir. ‘Stockholm sendromu’ kurgu ve filmlerde tasvir edilmesine ve haber medyası tarafından sıklıkla atıfta bulunulmasına rağmen, aslında nadiren meydana gelir.
Referanslar
Fuselier G. D., (July 1999). Placing the Stockholm syndrome in perspective, FBI law enforcement
bulletin, Vol. 68, no. 7, str. 22-25
Namnyak, M., Tufton, N., Szekely, R., Toal, M., Worboys, S., & Sampson, E. L. (2007). ‘Stockholm
syndrome’: psychiatric diagnosis or urban myth? Acta Psychiatrica Scandinavica, 0(0),
071120024945001-??? https://doi.org/10.1111/j.1600-0447.2007.01112.x